6.Bölüm - Eş seçimi
6. Eş Seçimi
Kendimize yeni bir eş bulabilmemiz için üç ayrı dürtünün bir araya
gelmesi gerekmektedir. Birincisi cinsel dürtümüzdür ve erkek kadın ayrımı
olmaksızın tüm insanların çıkıp kendilerine bir eş aramalarına neden
olmaktadır. İkincisi ise romantik aşktır. En uygun olanı arama ve ona bağlanma
anlamı taşır: Bireylerin önüne gelenle rastgele ilişkiye girmelerini engeller.
Toplumdaki yanlış kanının tersine, atalarımız taş devrinde bu gün pek çok
kişinin anlayamayacağı düzeyde aşk yaşıyorlardı. Böylece cinsellik tek bir
kişiye yönelmekte, tüm enerji orada toplanmaktadır. Ve üçüncü dürtümüz
birlikteliğin en azından bir çocuk doğup yaşama tutunmasına yetecek kadar uzun
süren bağlılıktır. Artık bu noktadan sonra erkekler gönül rahatlığı içinde ava
gidebilir. Sözü edilen bağlılık hiçbir fiziksel neden görülmeksizin, yalnızca
bireylerin birbirlerine olan duyguları nedeniyle hissettikleri bağlanma
isteğidir. Üstelik böylesi duygularımızın temeli beynimizdeki bazı değişmelere
dayanmaktadır. Rutgers üniversitesinden Dr Helen Fisher şöyle bir deneme yapar
(55). Birbirlerine aşık olduklarını söyleyen çiftlerin beyinlerini özel bir
manyetik rezonans aygıtı (FMRI) ile tarar. Amacı beyinde oluşan kan akışı
değişikliklerini görebilmektir. Manyetik rezonansta aktif hücreler, aktif
olmayanlara göre daha belirgin bir görüntü verir. Çünkü daha fazla kana ihtiyaç
duymaktadır.
Ekip önce nötr görüntüye bakan bireyin beynindeki kan akışını
kaydeder. Sonra o görüntü yerine kişinin sevgilisinin resmi konularak kan akışı
yeniden ölçülür. Sonuçlar çok ilginçtir. Erkekler daha çok görsel açıdan
etkilenirken, kadınlar karakterle ilgilenmektedir. Erkek deneklerde, beynin
görsel bölgelerinde daha çok faaliyet belirmektedir. Kadınlarda ise faaliyetler
hafızada toplanmıştır.
Dr Fisher’in bulguları çok da şaşırtıcı değildir. Çünkü hepimiz
erkeklerin görsel olarak etkilendiğini biliyoruz. Zaten kadın çekiciliği,
güzelliği de buraya yönelmiştir. Yapılan araştırmalar, belli kadın biçimlerinin
erkeklere çok daha çekici geldiğini göstermektedir. Yine aynı özel manyetik
rezonans (FMRI) aygıtını kullanarak araştırma yapan Steven M Platek ve Devendra
Singh adında iki araştırmacı (56) kadınlardaki kalça bel oranının erkeklerin
seçiminde temel öğelerden birisi olduğunu bulmuşlardır. Erkekler, düşük bel
kalça oranı olan kadınları tercih etmektedirler. İdeal sayılan oranlar (0.67) ile (0.80)
arasındadır. Araştırmacılar bu değerin rastlantı olmadığını, düşük bel kalça
oranının kadınlarda yüksek doğurganlığı ve daha az düşük oranını işaret
ettiğini bulmuşlardır. Yine iri göğüsler de ayrı bir çekicilik nedenidir ki
onun da doğurganlıkla ilintili olduğu açıktır. Böylece erkek farkına varmadan
en doğurgan kadına yönelmektedir.
Şekil yönünden etkilenme kadınlarda da vardır, ancak hiçbir zaman
erkeklerdeki kadar şiddetli değildir. Erkekte aranan özellik kaliteli gen
taşımasıdır ve bunun göstergesi güzellik değil sağlıklı bir görünümdür. Erkek
güzelliği, diğer göstergeler eşit olduğunda fark yaratacaktır. Dolayısıyla
kadının, erkeğe göre şekle daha az ilgi duyması evrim açısından zaten olması
gereken bir durumdur.
Eğer şekil bu kadar önemli olabiliyorsa vücudumuz bunu nasıl
düzenlemektedir? İşin sırrı hormonlarda yatmaktadır. Kadınlarda östrojen
erkeklerde testosteron dış görümümüzü ciddi biçimde etkileyen kimyasallardır.
Göğüslerin iriliği, dudakların kalınlığı gibi görünüş özellikleri östrojen
hormonunun düzeyi ile ilgilidir. Burada dudakların yapısı çok önemlidir çünkü
insandan başka hiçbir canlıda dışa dönük mukoza ile kaplı dudaklar
bulunmamaktadır. Gerçi maymunlar arada bir dudaklarını dışarıya doğru bükerek
bizimkine benzer görüntüler verebilirler ancak sürekli olarak dışa dönüklük
yalnızca bize özgüdür (57). Üstelik öpüşme insanlarda kesinlikle cinsel uyarı
anlamına gelirken, maymunlarda basit bir selamlaşmadan ileri gidemez.
Ergenlik çağından başlayarak kadının dış görünümünün nasıl bir şey
olacağına karar veren östrojen hormonudur. Ama asıl önemlisi, östrojenin aynı
zamanda kadının doğurganlığı üzerinde de etkili olmasıdır. İşte Steven M Platek
ve Devendra Singh’in çalışmaları yalnızca bel kalça oranını değil, hormon
düzeyi yüksek olan kadınların erkekler tarafından tercih edildiğini göstermektedir.
Çünkü bu kadınların sağlıklı çocuk doğurma yetenekleri daha fazla olarak kabul
edilmektedir.
Erkeklerde de testosteron çocukluktan erginliğe geçişte dış görünümü
belirler. Gelişen kaslar, boyun uzaması, sakalların büyümesi gibi erkeksi
özellikler, güç ve sağlığı simgelemektedir. Ancak kadınlar erkekleri seçerken
yalnızca onların dış görünüşüne bakmazlar. Ölçülmesi pek de kolay olmayan çok
farklı özellik de arayabilirler. internetteki bir forumda tartışma konusu tam
da buna işaret ediyordu.
Soru: Kadınlar erkeğin nesinden hoşlanır?
Yanıtlar:
·
Beni
güldürebiliyorsa ne mutlu ona.
·
Önce
yakışıklılığa sonra parasına bakar.
·
Ben
önce gözler derdim ama zeka ve para diyeceğim.
·
Maalesef,
bence de para.
Günümüzde gücün tanımı para ile yapıldığından yukarıdaki yanıtları
“güçlü erkek” olarak kabul edebiliriz. Görüldüğü gibi primatlardan kalan o
“güç” kavramı tüm tazeliği ile karşımızda durmaktadır. Değişik olan şey, güçlü
olanın erkekler arasında yarışma ile değil, kadınlar tarafından seçilmesidir.
Ama bu seçimin pek de ölçülebilir olmadığını başta söylemiştik. Kadınların
aradığı şey güç ve erkeksi özellikler kadar aynı zamanda, güvenilirlik,
sevecenlik, şefkat, sadakat (en azından bir süre için) gibi doğrudan fiziksel
olmayan ve davranışlarımızla belirleyebileceğimiz özelliklerdir. İşte bu
nedenle Dr. Helen Fisher (55) aşık kadınların hafıza bölgelerinin daha çok
çalıştığını belirlemiştir. Çünkü saydığımız özelliklerin tümü insan
davranışlarının belli bir bölümünü oluşturmaktadır ve bunlara ilişkin bilgiler
hafızamızda depolanmaktadır. Buradan çıkan önemli bir sonuç şudur. Erkekler dış
görünüşe bakarak hemen etkilenebilirken, kadınlar belli bir süreye gereksinim
duyarlar. Üstelik karar vermeleri de pek kolay olmaz.
Hafızaya sürekli olarak bir şeyler kaydetmek ve sonra bunları tekrar
kullanmak kadının erkeğe göre fazladan yaptığı işlerdendir. Çok açıktır ki
böyle bir özelliği olmayan erkeğin hafızası, kadına göre daha işlevsizdir. Ya
da açık yüreklilikle söylersek kadın, bu açıdan erkekten daha üstündür. Ve
ilerde göreceğimiz gibi üstünlük bu kadarla sınırlı kalmayacaktır.
Kadının yaptığı seçimde tek başına hafıza bilgileri yeterli
olmayabilir. Aslında onun pek de bilinmeyen çok önemli bir özelliği vardır. New
Meksiko üniversitesinden Randy Thornhill (58) bir gurup kadına terli erkek
fanilalarını koklatmış ve tercihlerini sormuş (55). Ter salgımız içinde feromon
adında bir madde vardır. Bu maddeyi burnumuzun iç taraflarında bulunan ve
"vomeronazal organ" olarak bilinen bir alıcı sayesinde algılayabiliriz
(59). Feromonlar eskiden yalnızca hormon ileticisi olarak tanınırken, Thornhill
onların daha karmaşık bilgiler taşıdığını bulmuştur. Terli erkek fanilalarını
koklayan kadınlar, vücut savunma mekanizmaları kendisinden farklı olan
erkekleri tercih etmişlerdir. Aynı test erkekler üzerinde denendiğinde de yine
benzer sonuçla karşılaşılmıştır. Yani, kadınlar ve erkekler, kendilerine göre
farklı savunma mekanizmasına sahip karşı cinse daha çok ilgi duymaktadır.
Bağışıklık sistemi hastalıklarla mücadeleye dayandığından, kendi sistemimden
farklı başka bir sistem, doğacak neslin hastalık direncini artırmada büyük önem
taşımaktadır.
Koku yardımıyla eşinin farklı savunma mekanizması konusunda bilgisi
olan bireyler, farklılaşmaya yönelecekler, böylece insanda, diğer hayvanlarda
hiç olmayan bir şey, yakın akraba evlilikleri giderek azalacak ve hatta tabuya
dönüşecektir. İlerde daha ayrıntılı biçimde tartışabileceğimiz ilkel
kabilelerde genç erkek ve kadınların başka kabileden eş aramalarının temelinde
işte bu mekanizma yatmaktadır. Burnumuz müstakbel eşimizin genleri hakkında
bize bir çeşit bilgi sağlamakta, farklı genler sayesinde sağlıklı nesiller
gelişmektedir. Bu yolla yakın akrabalar arasından çoğalmanın da önüne
geçilmektedir. Sanırım şimdi, köylü güzellerimizin şehirden gelen yabancılara
neden hayranlık duyduğunu daha iyi anlayabiliriz. Elbette aynı düşünce köylü
gençlerimiz için de geçerlidir. Onlar da şehirden gelen güzellere daha çok
ilgilidirler.
Burunlarımızın koklamak yanında yüzümüzün temel şeklini vermek gibi
bir görevi de vardır. Yani, yüz güzelliği dediğimizde burnumuz çok önemli bir
yer tutmaktadır. Burada da simetri temel ölçüm biçimidir, simetrik yüz
görüntüsü daha güzel olarak algılanmaktadır. Eğer dikkatle bakarsanız,
erkeklerin çok büyük bölümümün burunları eğri iken, kadınların daha düzgün
burunlara sahip olduğunu görürsünüz. Ama tek başına simetri güzeli yaratmada
yeterli değildir. Tamamen simetrik ama erkeksi yüz kadınların güzel olarak
tanımlanabilmesini engelleyecektir. Kadınca bir yüze sahip olmak, kadın
çekiciliğinin temel özelliklerindendir. Kadınca yüz kavramı ise bizi daha
yumuşak çizgilere götürecektir. Kadınların küçük çeneleri, dolgun dudakları,
büyük gözleri ve ince kaşları vardır, günümüzde kaşlar daha da
inceltilmektedir. Portre ressamlarının kullandığı bir orantı hesabı vardır.
Buna göre yüz burunu ortaya alacak biçimde iki paralel çizgi ile üçe bölünür ve
dudaklar ile gözler buraya belli katsayıları temsil eden oranlar halinde
yerleştirilir (60). Yüz güzelliğinin son ve en önemli özelliği ise sağlıklı bir
cilde sahip olmaktır. Akne, tümör hatta bazı tür kıllar sağlıklı görünümü
bozmakta ve yüz güzelliği anlamında olumsuzluğu işaret etmektedir. Yine kırmızı
yanakların da çekiciliği artırdığı belirtilmektedir (61). İngiltere Liverpool
üniversitesinde yapılan bir araştırmada kadınların yumurtlama öncesi ve
sonrasında kulak ile el ölçülerinin değiştiği bulunmuştur. Kadınların elleri ve
kulakları, yumurtlamadan yirmi dört saat öncesinden başlayarak değişmekte, daha
simetrik olmaktadır. Sistem hücrenin su tutma yeteneği ile açıklanmaktadır.
Aynı biçimde vücudumuzun başka yerleri de çekiciliği artırmak adına değişiyor
olabilir.
Burnumuzun seçicilikteki önemi kadınlarda bir adım öne çıkmaktadır.
Thornhill’e göre simetrik burunlu erkekler, adet dönemindeki kadınlara daha
çekici gelmektedir (55). Simetrik bir yüzün çekicilik açısından avantaj olduğu
eskiden beri bilinmektedir. Simetri tercih edilmektedir çünkü tam bir kalite
(nitelik) işaretidir. Bireyin, çift yanlı görünüm yaratabilme yeteneğini
göstermektedir ki gerçekte az bulunur bir özelliktir. Ancak bilgisayar
teknolojisinin gelişmesiyle yeni denemeler yapma olanağı doğmuş, bir kişinin
yüzünün yarısının diğer kısma yapıştırılmasıyla tamamen yapay simetri yaratılmıştır.
Ve bilgisayarda oluşturulan bu yapay simetri denekler tarafından hiç de çekici
bulunmamıştır. Demek ki çekicilik ve ona bağlı güzellik kavramının içinde biraz
da asimetrik unsurlar bulunmaktadır.
Yüzümüz, bir bütün olarak tıpkı kokumuz gibi sağlığımız ve bağışıklık
sistemimiz hakkında işaretler içermekte, bu işaretler karşı cins tarafından
belki de saniyenin binde birinde okunarak uygunluk açısından kişiye bilgi
vermektedir. Kadınların çekici bulduğu erkeklerden alınan kan örneklerinde
yapılan analizler, deneklerin bağışıklık sistemlerinin daha gelişmiş olduğunu
göstermektedir. Belki de, çocuklukta geçirilen hastalıklar tam bir simetri
oluşmasını engellemekte, bağışıklık sisteminde zayıflıkların göstergesi olarak
yüzümüze yansımaktadır.
Daha kaliteli gen seçiminde koku, yüz ve vücut hatları doğrudan
fiziksel veriler olarak bize yansımaktadır. Oysa atalarımızın seçim yapmakta
kullandıkları kriterler henüz tamamlanmış değildir. Fiziksel olmayan veriler de
önemlidir ve bunların başında zeka gelmektedir. Daha akıllı eş seçimi, daha
akıllı nesiller demektir ve bu döngü zekanın gelişmesine önemli ölçüde katkıda
bulunmakta, evrim sürecini hızlandırmaktadır. New Mexico üniversitesinden
psikolog Geoffrey Miller’e göre cinsel seçicilik, aptalca ya da körü körüne bir
seçicilik değildir. Bize zevk ya da keyif veren şeyler başka insanlarda
psikolojik veya fiziksel olarak çekici bulduğumuz özellikler tarafından
yönlendirilirler (55). Bu olay zekanın evriminde çok önem taşımaktadır.
Beynimizi yalnızca hayatta kalmak için değil, daha iyi bir eş bulabilmek ya da
daha çekici olabilmek için de geliştiririz. Dolayısıyla beynimizin gelişmesinde
cinsel seçicilik çok büyük önem taşımaktadır. Zaten bu nedenle beynimizi
yalnızca hayatta kalmak için değil, onunla hiç ilgisi olmayan pek çok konuda
kullanırız.
Zekanın doğal sonuçlarından bir tanesi de yaratıcılıktır ve cinsel
seçiciliğimiz açısından önemi büyüktür. Kolayca gözlemleyebileceğimiz gibi
yaratıcılık her insanda aynı değildir. Hatta kimi durumlarda az bulunur özelliklerimizdendir
ve bu nedenle kaliteli gen göstergesi olarak karşımıza çıkar. Ressam, yazar,
şair gibi yaratıcı kişilerin, diğerlerine göre daha aktif bir cinsel seçicilik
göstermelerinin temelinde bu özellik yatmaktadır.
Geofrey Milller’e göre hemen her toplumda gözlenebilen, kimi
durumlarda yaratıcılıktan da önemli olan bir özelliğimiz daha vardır. Bu, iyi
kalpliliktir (55). İyi kalpli insanın neden çekici geldiğini fazla tartışmaya
gerek yok. O her şeyden önce iyi bir eş olmaya adaydır. Aslında iyi kalpli,
erdemli olmak zordur. Uzun dönemde iyi kalplilik, erdemlilik gibi özellikler
belirgin bir şekilde karşımıza çıkar. Gerçekte fiziksel yönden hiç de sağlıklı
olmayan kişi, belli bir zaman aralığında bize sağlıklı gibi görünebilir ancak
erdemlilikten söz edilince iş değişir ve bu konuda hata yapma olasılığı azalır.
Birbiriyle ilişki içindeki insanlar karşılıklı olarak bilgelik ile erdemlilik
konusunda önemli ipuçları sağlarlar. Ve bu ipuçları çekiciliğimiz adına son
derece önemlidir.
Kısaca özetlersek, hem yüz hem de vücut oranlarımız daha çok ilk
bakış, ilk görüşte etkili olmaktadır. Mağara kadınlarının o dönemde çocuk
doğurmak üzere seçecekleri erkekleri değerlendirirken fiziksel oranlar kadar
erkeklerin kendileriyle olan ilgisine ve onlarla kurdukları duygusal ilişkilere
de dikkat ediyorlar, zeka, yaratıcılık ve erdemlilik gibi özellikler
arıyorlardı. Dolaysıyla ilişkiler öyle anlık görüşlere göre değil tam tersine
belli bir zaman aralığını kapsayan süreçler halinde gelişiyordu. Ancak asıl
seçimi gerçekleştiren, son kararı veren kadının bunu nasıl yaptığına ilişkin
günümüzde doğrudan fiziksel veriler yeterli değildir. “Kadınca önsezi” denilen
bir kavram kadınların erkekleri değerlendirmesinde asıl rolü oynamaktadır ama
bunun nasıl olduğu bilinmemektedir. Dolayısıyla günümüzde kimi kadınların da
bize hiç güzel görünmeyen erkeklere büyük bir tutkuyla bağlanabildikleri konusu
gerçekte mağara adamlarından beri açıklanamayan bir gizem durumundadır. Dahası
“kadınca önsezi” yalnızca erkek seçimiyle de ilgili değildir. Çocukların
korunması, aile sorunlarının çözülmesi gibi olağan üstü durumlarda da devreye
girebilmektedir. Falcılık, medyumluk gibi geleceğe dönük haber alma eğiliminin
kadınlardaki fazlalığı bize bir şeyler anlatıyor olabilir mi? Kadınların
önsezileri acaba beyinlerinin daha gelişmiş bir yapıda olduğunu gösterebilir
mi?
Kadın ve erkek vücutlarını bir mühendis bakış açısıyla
karşılaştırırsanız çok ilginç görüntüler elde edersiniz. Öncelikle temel yapı
birbirinin neredeyse tıpa tıp aynısıdır. İskelet, solunum, kan dolaşımı,
sindirim ve üreme olmak üzere beş ana sistemle donatılmıştır. Eğer vücudumuza
benzer bir makine yapmak isteseydik temel sistemlerin her birisi için ayrı bir
bilgisayar yazılımı kullanmak zorunda kalacaktık. O halde beynimiz bu beş ayrı
yazılımı rahatça yönetebilecek boyutta olmalıdır. Makinamızı yaparken
karşılaşacağımız en temel sorun, kadın vücudunun doğum yapabilmesini sağlamak,
bu nedenle fazladan bir yazılım daha eklemektir. Böylece erkek makine için beş,
kadın makine için altı yazılımı yönetebilecek bilgisayarlar satın alacaktık.
Dolayısıyla kadınları temsil eden makinamızın beyin bölümü erkeklere göre daha
büyük seçilmelidir. Bunu doğrudan insana uygularsak, doğum yapabilme farkı
nedeniyle kadınların kafatası, erkeklerden daha büyük olmalıydı. Ama herkesin
rahatça gözlemleyebileceği gibi böyle bir fark yoktur. Her ne kadar ilk bakışta
kadın rahminin de beyin özelliği gösterebileceği ve bu nedenle kafatası
büyüklükleriyle ilgisinin olmadığı söylenebilirse de bu görüşü destekleyecek tek
bir bilimsel makale bile bulunmamaktadır.
Kadın ve erkek beyinlerinin karşılaştırılmasında çok daha önemli bir
bulgu, her iki türün beyin ağırlıklarının birbirine eşit olmamasıdır. Yapılan
çalışmalara göre erkek beyni ortalama 1347 gr (1214-1450 gr arası), kadın beyni
1223 gr (1111-1306 gr arası), aradaki fark 124 gramdır ve hiç de küçümsenecek
bir rakam değildir. Beyin ağırlıklarıyla yapılan karşılaştırma, kadınların
bizim ileri sürdüğümüz gibi büyük beyinli olması gerektiğini değil tam tersine
daha küçük beyin taşıdıklarını göstermektedir. Ama kadın vücudunun küçük
yapısını dikkate alarak vücut ağırlığı ile beyin büyüklüğünü oranladığınızda
kadın için 22.11, erkek için 20.59 bulunmaktadır (62) ki burada da kadınlar
daha büyük bir beyin ağırlığını sahiptir.
Gerçekte büyüklük tartışması yanlıştır. Eskiler bilirler, ilkel
bilgisayarlarımız neredeyse bir oda büyüklüğündeydi. Şimdi cebimizde taşıyoruz.
Dolaysıyla konuya yalnızca ağırlık ya da hacim açısından yaklaşmak doğru
değildir. Mühendislik bakış açısıyla kadın kafası (beyni) erkeğe göre daha
gelişmiş özellikler taşımalıdır, aradaki farkı gösteren büyüklük, hacim ya da
ağırlık gibi elle tutulur veriler yoksa kadın beyinin daha kaliteli olduğuna
ilişkin henüz kanıtlanmamış bir sonuca ulaşırız. Ama “kadınca sezgi” kavramını
başka türlü açıklama şansımız da bulunmamaktadır.
Yalnızca matematik olarak şunu söyleyebiliriz. Bir B makinası, A
makinasının tüm işlevlerine sahip ve ondan en az bir tane daha fazla işlev
içeriyorsa B makinası A’ya göre daha niteliklidir. Kadın vücudu sahip olduğu
doğurganlık özelliği ile erkekte hiç olmayan bir fonksiyon sunmakta ve bu
nedenle daha nitelikli beyne sahip bulunmaktadır.
Ne var ki daha nitelikli beyin bize yine de “önsezi” kavramını tam
olarak açıklamaz. Bir şeylerden şüpheleniriz o kadar. Ama önsezi üzerine
yapılacak araştırmalar bize kadın beyninin özelliği konusunda da ışık tutacak
ve onun niteliksel gelişmişliğini daha belirgin bulgularla ortaya koyacaktır.
Karşı cinsle ilişki kurmak yukarıda gösterdiğimiz gibi en iyi genin,
en sağlıklı nesli yaratmasına yönelik bir eylemdir. Bunun yanında çiftler daha
uzun süre birlikte olmakta, kadınlar zevk alma işlemine katılmaktadır. Bir kere
çift olan atalarımız bu özelliklerini diğer hiçbir memelide görülmeyecek
biçimde uzun sürdürmektedirler. Zaten kadın kendi cinsel yeteneğini ve zevk
alma mekanizmasını geliştirdiğinden, ona tam olarak uyabilen bir erkeği tek
seferlik değil daha uzun süreli birliktelik için bağlamaya çalışması en doğal
sonuçtur. Çünkü insanda iki doğumun arası bir yılı aşmaktadır ve kadın kendisi
seçtiği en kaliteli genden tek bir çocuk yaparak, ölümlerin sık yaşandığı
ortamda türün geleceğini tehlikeye atmayacaktır. Onun yerine aynı erkekten
belli bir dönemde olabildiğince çok çocuk yapmak temel hedef olmalıdır. Ve
kadınlar da aynen böyle yapmıştır. Bu ise birbirine aşık iki insan
gerektirmekte yani diğer hiçbir hayvanda görülmeyen bir birliktelik
doğmaktadır. İnsanlar artık çift olarak yaşamaktadır. Ava giden erkek, geride
kalan kadının kendisini beklediğinden emindir. Kadın ise uzaklaşan erkeğin
döneceğinden hiç kuşkusu yoktur. Ne var
ki o günlerde doğa çok sert ve vahşidir, birliktelikler en olmadık biçimde
sonlanabilmektedir. Bu durumda tek kalan bireyler yeni eş arayışına başlarlar.
Bu ise küçük topluluklarda tam bir rekabet anlamına gelir. Dolayısıyla
atalarımız pek de sadık eşler değildi. Ufak kaçamaklar, yeni birleşmeler her zaman için mümkündür.
Eğer kadın belli bir dönem içinde erkekten alabileceği her şeyi almış ya da tam
tersine seçtiği erkek hiç de beklediği gibi çıkmamış ise onu değiştirmek her
zaman mümkündür. Dolaysıyla insan çifti ölünceye kadar çift anlamında
alınmamalıdır. Tersine, mağara adamına ölünceye kadar kaç kadınla birlikte
olduğunu sorsak büyük bir olasılıkla topluluktaki tüm kadınları sayacaktır.
Kadınların eş seçmedeki bakış açıları da tek eşli bir yapı
göstermemektedir. Oklahoma Üniversitesinden Melisa Burkley ve Jessica Parker
adında iki araştırmacı cinsel çekicilik üzerine yaptıkları çalışmada, bekar
kadınların evli erkeklerle ilişkiye sıcak baktıkları ortaya çıkmıştır (113).
Evli kadınlar ise tersine evli başka erkeklerle ilgilenmemektedirler. Erkekler
ise evli olup olmadığına bakmadan yeni bir ilişkiye her zaman açıktırlar.
Burkley ve Parker sonucu şu şekilde yorumladılar. Bekâr kadınlar, ilişkisi olan
erkeklerle ilişkiye girmeye hevesliler, çünkü bu erkeklerin daha önce başka
kadınlar tarafından “ön-elemeye” tabi tutulduğunu düşünüyorlar. Oysa bu
kadınlara göre bekâr erkekler bilinmeyen özelliklere sahip oldukları için risk taşıyorlar
(113).
Kaliforniya üniversitesinden Aaron Sell’in yaptığı bir çalışmada ise,
erkeğin sesi ile vücut yapısı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Erkeklerin
göğüs, pazı çevresi, boy, ağırlık ve el kuvveti gibi beden gücünü gösteren
değerleri belirlenmiş sonra da kendi okudukları bir cümle alıcılara
kaydedilmiş. Bu sesleri dinleyen kız ve erkek öğrenciler, seslere göre beden
ölçülerini şaşırtıcı biçimde doğru tahmin etmişlerdir (122). Bunun çekicilik
açısından anlamı şudur. İnsan, kaliteli geni bulabilmek için her türlü veriyi
fırsat kaçırmadan kullanmaktadır.
Çekicilik ile ilgili çalışmalar henüz çok yenidir. Buna karşın konu
dünyada geniş yankı bulmuş ve sürekli olarak daha ayrıntılı araştırmalar
başlamıştır. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bu konuda elimizde yeterli veri
olacaktır. Ancak bu günden söyleyebiliriz ki eş seçme ile ilgili yapılan
çalışmalar bize insanın tek eşli bir varlık olmadığını, tersine daha kaliteli
gen arayışı içinde yeni ilişkilere daima açık bulunduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla kadınlara yüklenen ve tek eşliliği yücelten pek çok kavram, temelde
erkek egemen toplumun varlığını sürdürmesine yardım etmektedir, doğru değildir.
Yorumlar
Yorum Gönder