16.Bölüm - Görünmeyen zincir, bekaret

16. Görünmeyen Zincir, Bekaret
Kadınlar üzerindeki baskıların belki de en ilginci bekaret ile ilgili olanlardır. Kadınların üreme organının girişinde yer aldığı söylenen bir zar, suçsuz yere idam cezasına neden olabilmektedir. Hakkında binlerce öykü yaratılan, milyonlarca genç kızın ölümüne, hiç de hak etmediği acılarla dolu yaşam sürmesine neden olan bu zar büyük bir dikkatle incelenmelidir.
Himen adı verilen kızlık zarı üzerindeki tartışmanın temeli neden orada bulunduğu ile ilgilidir. Gerçekte pek çok memelide himen bulunmaktadır (146). Çeşitli kaynaklar himenin varlık nedeninin tam olarak bilinmediğini söylese de bu konuda en iyi açıklama değerli üstadımız Dr. Haydar Dümen’den gelmiştir. Onun anlatımına göre, bebeklerde vajina 1-1,5 cm kadardır ve bu kadar kısa olan açıklıkla bebeğin tüm iç organları dışa açılmaktadır. Bunun tehlikesi anlaşılabilir bir durumdur. Bilinçsiz olan bebek, altını ıslatmakta, mikrobik açıdan vajina sürekli olarak tehdit altında kalmaktadır. İşte doğa bu tehdidi erginlik dönemine kadar önlemek amacıyla orayı bir zarla kapatma zorunda kalmıştır (147). Himen gerçekte zar da değildir. Mukoza dokusundan yapılmıştır, bu açıdan “zar” sözcüğü yanlış kullanılmaktadır, tek yönlü geçişe izin veren mühendislik terimleriyle söylersek bir çeşit çek-valf gibidir. İçeriden dışarıya yol verirken, dışarıdan içeriye doğru olan girişleri kapatır.
Dr. Haydar Dümen’in bu açıklaması yalnızca insan türü için değil, tüm memelilerdeki himen kavramını da açıklamaktadır. Dört ayak üzerinde yürüyen memelilerde kalın bağırsak ucundaki anüs, vajinanın üzerinde yer almaktadır. Özellikle bebeklikte anüsten sızabilecek kimi sıvılar ya da yarı katı gaita parçacıkları doğrudan vajinaya yönelecektir. Dolayısıyla burasının erginliğe kadar, yani hayvan dışkılama içgüdüsünü tam olarak kullanıncaya kadar kapatılması doğal bir zorunluluktur.
Asıl ilginç olan şey ise Sümerlerin nasıl olup da bekareti keşfettikleri sorusudur. Taş devri insanlarının himen konusunda bilgisi yoktur. Çünkü himen ergenlik döneminde ilk ilişki ile ortadan kalkmakta, başka bir şekilde yeniden ortaya çıkmamaktadır. Himen sık hastalanan bir organ değildir. Tek hastalığı tamamen kapalı ya da çok dar olmasıdır ki, taş devri için bunlar rahatsızlık sayılmaz. Çünkü ergenliğin erken dönemlerinde gerçekleşen ilişki ile kapalı olanlar açılmakta, dar olanlar genişletilmektedir. Günümüz tıp literatüründe geçen imperfore (deliksiz) kızlık zarı hastalığı taş devrinde bilinmemektedir.
Sümerlere kadar kimsenin aklına bekaret diye bir şey gelmemiştir. Zaten gelemezdi de. Çünkü o dönemin kızları ilk ilişkilerini günümüzde olduğu gibi düğün törenleriyle değil, doğal bir oyun havası içinde gerçekleştiriyordu. Elbette taş devrinde olanları tam olarak bilmemize olanak yok. Ancak genel bir tahminde bulunabiliriz. Erginleşen genç kız hormonların çalışmaya başlamasıyla ilgisini cinselliğe çevirir, zaten bu dönem bir dişinin olabilecek en güzel çağıdır, çevrede bulunan tüm erkeklerin dikkatini çeker ve belli bir romantik dönemden sonra ilişki gerçekleşir. Ya da başka senaryolar düşünülebilir. Çocukların büyüklerini taklit etmeleri herkesçe bilinmektedir. Ve cinsellik ne kadar saklanırsa saklansın, çocuklar bir şekilde büyüklerinin cinsel ilişkilerini gözleme fırsatı bulurlar ve bunu oyuna dönüştürürler (148).  Bu şekilde himenin açılması mümkündür. Dolayısıyla üreme anlamında cinsel ilişkiye girmeden çok önce taş devrinin genç kızı himen sorununu çözmüş olabilir. İnsanların kafasında bekaret diye bir kavram bulunmadığından, kızların erkek çocuklarla evcilik oyununda ne kadar gerçekçi davrandıkları pek de sorun değildir.
Hangi yolla olursa olsun, doğal gelişme, genç kızın hormonlarının çalışmasından çok kısa süre sonra üremeye hazır olmasıdır. En başta belirttiğimiz gibi, bir canlının temel görevi, yaşamını korumak, eğer yaşamı tehlikede değil ise üremektir. Dolayısıyla şu ya da bu şekilde üreme faaliyetinin geciktirilmesi doğal gelişmeye terstir ve insandan başka hiçbir varlıkta böyle bir durum gözlenmez. Yalnızca insanın dişisi, “bekaret” gibi bir kavram yüzünden adına evlenmek denilen bir başka kavram nedeniyle üreme faaliyetine giremez. Bu, erkek egemen toplum düzeninin, doğal yaşam biçimine gösterdiği en önemli sapmalardan bir tanesidir.
Şimdi şu temel soruya geri dönelim. Taş devrindeki atalarımızın kafalarında böyle bir kavram yok iken Sümerler nasıl olmuş da bunu keşfetmişlerdir?  Hanna Blank şöyle yanıtlıyor;
 “Bekaret ataerkillik için de mülkiyet için de anahtar olmuştur. Çünkü babalığın bilinmesini sağlar. Annelikten nadiren şüphe edilir; doğum olayı kimi doğurduğunun bilinmesini oldukça kolaylaştırır. Ancak babalığı kanıtlamak çok daha zordur.” “Babası belli çocuklar doğurmayı en fazla mümkün kılan senaryo, kadınların cinsellik yetkilerini son derece sert biçimde kısıtlayan, kadına cinsel olarak erişebilme hakkının tek bir erkeğe verildiği bir evlilik düzenidir.” (149)
Yani bekareti gerekli kılan şey tek eşe dayalı evlilik sistemidir. Çünkü ataerkil mülkiyet sisteminde mallar babadan oğula geçmektedir ve bu açıdan çocuğun babasının kim olduğu çok önemlidir.
Hanne Blank’ın açıklamaları kadınların neden eve kapatıldığını çok açık olarak bizlere göstermektedir. Aynı zamanda “hiç el değmemiş kız” kavramını da öğrenmemizi sağlamaktadır. Çünkü eve kapattığınız, başka bir erkekle ilişkisini sonlandırdığınız kadının normal olarak üreme faaliyetine girmesi mümkün değildir. Ve bunun kaçamakla dahi hiç gerçekleşmediğini öğrenmenin tek bir yolu vardır. O da ilk cinsel ilişkide var olan ve başka bir yere taşınamayan “bakirelik” kavramıdır.
Ne var ki tek başına kavramlar kadınları baskı altında tutmaya yetmeyecektir. Erkek egemen toplum, kalabalık kent devletlerinde yukarıdan aşağıya doğru bir yönetim piramidi oluşturarak, kralın otoritesinin en küçük birime kadar dağılmasını sağlayacaktır. Kendi evinin kralı olan erkek aynı zamanda şehrin kralının da sadık bir emir eri durumdadır.
Kadının kendisine yönelik bu uygulamayı hoş karşılamayacağını biliyoruz. Binlerce yıldır özgür yaşamış insanların bir günde köleliğe evet demeleri düşünülemez. Ama silahlı erkek şiddetinin sonu yok gibidir. Üstelik bu şiddet çocuklara da yönelebilmektedir. Yeni kurulan erkek egemen toplum düzeninin dışına çıkmak mümkün değildir. Dolayısıyla kadın, barınmak, beslenmek ve korunmak için, başka hiçbir yol kalmadığından erkeğe boyun eğmiş, köle olmayı kabullenmiş görünmektedir. En azından belli bir dönem çocuklarını istediği gibi yetiştirebilecektir. Analık hakkı, günümüze kadar gelen en önemli kadın haklarından bir tanesidir. Bu sayede, antik çağda kadınlar, kölelerin bir adım önünde yer almayı başarmışlardır. Yaşamak için başka çare yok gibidir.
Bakireliğin yayılması ise erkeklerin mallarını devredecekleri oğullar için eve bakire kızlar getirmesiyle olmuştur (150). Kız babaları da bakirelerin daha çok tercih edildiğini fark etmişler, piyasayı kızıştırmışlardır. Böylece kısa sürede bakirelik, genç kızlar için vazgeçilmez bir özellik olup çıkmıştır. Ticaret piyasasını düzenleyen ilk yasalarda bekaret konusu da ele alınacak, bakire çıkmayan kızlara verilecek cezalar ayrıntılı bir şekilde tarif edilecektir (151).
Himen konusunda bilgilerimiz son yıllarda biraz artmıştır. Gerçekte tıp açısından çok da ilginç bir yapı sunmamaktadır. Bilinen tek hastalığı imperfore (kapalı) zardır ve ancak bekaretini koruyan birisi için geçerlidir. Hatta yeri konusunda bile tam bir anlaşma yoktur. Zaten kadınların vücutları da tornadan çıkmış gibi hepsi birbirisinin aynısı değildir. Kadınlar arasında birkaç santimlik fark olabilir. İnternette bir tarama yaptırdığınızda renginin mordan açık pembeye kadar değiştiğini görürsünüz. Ama daha çok pembe renk tercih edilmektedir. Himenin sağlamlığı da bir diğer tartışma konusudur. Kimine göre son derece zariftir, dokunsan dağılacak gibidir, kimine göre ise sanki demirden yapılmıştır.
Himen konusundaki farklı görüşler onun gerçekten de çok değişik yapıda olabilmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca konunun tabu olarak görülmesi ve yıllar boyu araştırmalardan uzak durulması da başka bir sorundur. Günümüzde yapılan çalışmalar, himeni şekillerine göre belli guruplara ayırmıştır. Ve açıkça görülmüştür ki %80’i, dışarıdan herhangi bir cismin içeriye girmesini engelleyecek biçime sahip değildir. Anüler (halka şeklinde) himen adı verilen bu şekil, ortasındaki geniş açıklık nedeniyle belli boyutlara kadar geçişlere olanak tanımaktadır (152).
Himen’nin şekli konusunda temel hata, kadınlık organının iki tarafından asılıp girişin iyice açıldıktan sonra incelenmesidir ki himenin yuvarlak ve ortası delik olarak görülmesine neden olur. Halbuki onun temel işlevini anlayabilmeniz için normal halini yani vajinanın tamamen kapalı olduğu durumu incelemeniz gerekir. Teknik resim, makine parçalarını tam olarak anlayabilmemiz için geliştirilmiş çizim tekniğidir. Cisimlere önden, üstten ve yandan bakarak, sonuçta üç boyutlu şekli hakkında bize bilgi verir. Bu tekniği doğal haliyle himene uygularsak ilginç bir görüntü karşımıza gelir. Üstten bakışta çizgi halinde birbirine yapışık vajina duvarları ile dışarıya doğru katlanmış himen vardır. Yandan bakışta ise himenin yan kanatları ileriye doğru uzanmıştır. Böyle bir görüntü onun tam bir kapakçık olduğu konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamaktadır. Ama onu yanlardan çekiştirip açmaya çalışırsanız, doğal olarak karşınıza “zar” yapısı çıkar ve gerçekte zarla hiçbir ilişkisi olmayan organı yanlış tanımlamış oluruz.
Yanlış tanımlanan yalnızca himen değildir. Gerçekte erkeklerde de aynı amaca hizmet eden bir başka kapakçık vardır. Penis, tıpkı kızlardaki vajinanın içeriye açılan kapı olması gibi, erkeğin iç organlarının dışa açılabildiği yerdir ve tüm dışa açılan kesimler gibi bir çek-valf ile kapatılması gerekmektedir. Böylece penisin uç kısmında yer alan deri parçasının (prepus) işlevi de himeninkiyle aynıdır. Temel farklılık, himenin içten, prepusun ise dıştan takılan çek-valf olmasıdır. Basit bir kapağın kadınların geleceğini karartması ise büyük talihsizliktir.
Ama olay yalnızca bir kapağın yanlış tanımlanması değildir. Antik çağdaki hekimler himen tanımına yer vermemektedirler. Daha doğrusu himen o çağlarda genel olarak tüm zarlara verilen isimdir ve insan anatomisinde yer alan tüm zarlar “himen” olarak adlandırılmaktadır. 2. Yüzyılda yaşamış ve insan anatomisi hakkında bize pek çok bilgi veren Doktor Galen, “De usu partium” adındaki anatomi kitabında bekaretten hiç söz etmez (153). Kadınların rahimleri üzerinde araştırmalar yapan antik tıp uzmanlarının hiç birisi bu günkü anlamıyla bir himenden söz etmemektedirler.
Buna karşın, Sümer kanunlarında bekaretle ilgili maddeler bulunuyor. Örneğin kölesinin bekaretini bozan kişiye para cezası veriliyor. Evlendiğinde bakire çıkmayan kadın, miras hakkının ancak yarısını alabiliyor (154). İlginç olan şey şudur. Tıpçıların bilmediği bir kavram için krallar nasıl kanun koymaktadır? Çelişkinin nedeni çok basittir. İlk çağda insanlar bekareti biliyor ama himeni tanımıyorlardı. İlk ilişkiyle kanayan şey bir zar değil, doğrudan vajinanın kendisiydi. O zamanki tıp görüşüne göre vajinanın duvarlarında kıvrımlar vardı, bunlar acı veren bir şekilde açılır ve kanamalara neden olurdu.
Günümüzdeki anlamıyla himen 16. Yüzyıl da ortaya atılmıştır. Hanne Blank’ın araştırmasına göre 1544’ün başlarında Vesalius adında bir doktor, bakire olduğuna inandığı iki kadın cesedi üzerinde inceleme yapmış ve bulgularını bir kitap halinde yayınlamıştır (155). Ama bu bulgu, himen konusunda çok eskiden beri var olan yanlış inanışları giderememiştir. Zaten Vesalius’un böyle bir amacı da yoktur. Dahası, ondan sonra benzer incelemeleri yapan başka doktorlar “himen” diye bir şeyin varlığına inanmazlar. Fransız Cerrah Ambroise Pare şöyle demektedir. “Paris hastanesinde, elimin altında olan üç yaşla on üç yaş arasındaki herkese baktım ama bu zarı hiç kimsede bulamadım” (155). Dr Ambroise elbette kapalı zar hastalığını biliyordu ve bu hastalıkla ilgili gözlemlerini de yayınlamıştı. Ona göre himen tamamen kapalı bir zardı, normalde bulunmaması gerekiyordu, bulunduğunda ise hastalık ortaya çıkıyordu.
Bekaret kavramını himenden ayıran şey, el değmemişlik, saflık ve temizlik anlamlarıdır. Sümerler bekareti biliyorlardı ama himen konusunda hiçbir fikirleri yoktu. 16. Yüzyıla gelinceye değin insanlar onun varlığından haberdar olmayacaklardı.
Himen üzerinde günümüzde yapılan araştırmalar çok ilginç sonuçlar vermektedir. Örneğin anüler himen adı verilen ve bayanlarda %60 ile %95 oranında bulunduğu belirtilen himen aynı zamanda kanama olmadan da ilişkiye izin verebilmektedir. Kimi kaynaklara göre geçişe uygun himen oranı %30’larda dolaşmaktadır (156). Gerçek bir araştırma raporunu bulmak ise mümkün olmamıştır. Ama genel inanış bu oranın daha yüksek bulunabileceği yönündedir. Böylesi bir sonuç ile toplumun himene verdiği değer göz önüne alındığında bakire çıkmayan kızlar yüzünden ortalığın kan gölüne dönüşmesi gerekirdi. Gerçekten de tarih boyunca bakire çıkmadığı için infaz edilen pek çok genç kız bilinmektedir. Eğer %30 rakamı doğru olsaydı, günümüzde de benzeri infazlarla çok sık karşılaşacaktık, çünkü her yüz evliliğin otuz tanesinde kızlarımız bakire çıkmayacaktı. Ortada oransal bir yanlışın bulunduğu çok açıktır. Ya esnek zar denilen himen tipi %30 değil binde bir görülmektedir ya da bu işin içinde bir iş vardır.
Erkek egemen toplum, kadını baskı altına almak için iki temel yöntem kullanmıştır. Bunlar şiddet ve inançtır. Bakire çıkmayan kızın infaz edilmesi tipik bir şiddet örneğidir. Kadınlar ise Sümerlerden itibaren erkeklerle mücadelelerinde tek bir yönteme bağlı kalmışlardır. Bunun adı da zekadır. Kadının erkek karşısında güvenebileceği başkaca bir silahı da bulunmamaktadır ve kadın zekası, erkeklerin kendileri kadar güçlü olmadığı bu alanda onların kolayca kandırılabileceğini keşfetmekte gecikmemiştir. Kadınlar, kendi istediklerini yaptırmanın çeşitli yöntemlerini geliştirmişler, dolaylı diyebileceğimiz bir iktidar tipi oluşturmuşlardır. Artık toplumu doğrudan yönetmemektedirler ama dolaylı yöntemlerle yine de isteklerini yaptırırlar. Baygın bakış, ateşli öpücük, sıcak bir sarılma erkeği ikna etmek için yeterli olabilir. Eğer erkek hala kendi düşüncesinde ısrar ediyorsa iki damla gözyaşı son silah olarak kullanılır. Dolayısıyla bakire çıkmayan kızlar da sonlarının ölümle biteceğini bildiklerinden ellerindeki en önemli silahı yani zekalarını kullanmakta gecikmeyeceklerdir. Mademki erkekler kan istemektedir, onlara istedikleri bol miktarda verilir. Genç kızların ilk gece hileleriyle ilgili olarak toplumda çok fazla bilgi yoktur.  Gerdek gecesi bir çeşit saflığın, temizliğin anlatımıdır ve oraya hile karıştırmak tabu sayılır. Bu ise uygulama açısından yeterince güvence sağlar.
Gerdek gecesi hilelerinin en basiti, kadının adet dönemini ilk geceye denk getirmesidir. Genç erkekler adet kanı ile bekaret kanını ayırt edemediklerinden, organlarına bulaşan bol kanla yeterince mutlu olacaklardır. Ama bu her zaman mümkün olmaz. En azından kızların bir kısmının adet dönemi çok da düzenli değildir. Konu hata yapılmayacak kadar önemlidir. Tarih boyunca kadınlar erkekleri kandırmak için vajina içine çeşitli maddeler koyma yoluna gitmişlerdir. Balık idrar kesesi, güvercin bağırsağı gibi maddeler içine kan doldurularak kullanılmıştır. En ilginç öneri ise, gerdek gecesinden bir gece önce vajinanın girişine sülük yapıştırmaktır. Sülük kan emerken dokuyu tahrip etmekte, vücut kanamayı durdurmak için orayı bir kabukla kapatmaktadır. Ertesi günü ilişki sırasında bu kabuk parçalanıp kanamaya neden olmaktadır (156). Böyle bir kanamayı doğal olandan ayırt etmek kesinlikle mümkün değildir. Üstelik sülük yerine bıçak, cam, jilet gibi daha sağlıklı başka kanatıcılar da kullanılabilir. Hayal gücümüzle farklı yöntemler de geliştirebiliriz. Genç kız bir yıldır özenle büyüttüğü tırnaklarını kullanarak ilişki sırasında vajinada bir kanama yaratabilir. Şöyle bir sahne düşünün. Erkek kızın üzerine çıkmıştır, kız ona sarılır gibi yapıp serçe parmağının tırnağını olanca gücüyle vajinasına bastırır. Üç milimlik bir yara yeterince kan akıtacak,  az sonra oradan geçen penisin üzerinde kandamlaları olacaktır.
Genç kızın kendiliğinden yapabileceği hilelerin ne yazık ki garantisi yoktur. Zaten ilk gece heyecanıyla kafası karışan kızımızın ayrıca hileyle uğraşması hiç de kolay değildir. Ya hileyi becerecek ve hayatlarını kurtaracaklardı ya da infazı kabulleneceklerdi. Ancak bakire çıkmadığı için infaz edilenlerin sayısı sanıldığı kadar fazla olmayabilir. Bunu genç kızların erkekleri kandırmadaki başarısı gibi yorumlayabiliriz ama aynı zamanda geçirgen kızlık zarı araştırmalarının pek de gerçekçi olmadığını da gösterebilir. Dolayısıyla asıl gerçeğin ne olduğu daha uzun süre bir sır olarak kalacaktır.
Ama günümüzde olay daha iyi gelişmektedir. Bekaret konusunun anlamsızlığı ve sonuçlarının saçmalığı o kadar belirgindir ki tıp konuya el atmakta gecikmemiş, kızlık zarını tamir etme yoluna gitmiştir. Önceleri çok gizli yürütülen düzeltme ameliyatları giderek yaygınlık kazanmış, konunun doğrudan yaşamı ilgilendirmesi nedeniyle de çağdaş düşünce tarafından destek görmüştür. Günümüzde internette zar dikme ameliyatlarıyla ilgili olarak yüzlerce site bulunmaktadır.

Ameliyat kesin çözüm ise de, son yıllardaki en dahice fikir Japonlardan gelmiştir. Tıpkı tarih öncesi kadınların sülük kullanması gibi, Japonlar da vajinaya yerleştirilecek basit bir hap geliştirmişlerdir. Hap ilişkiden yarım saat önce yerleştirilir ve tam zamanında istenilen ölçüde kanama yaratarak erkekleri mutlu eder ama daha da önemlisi kadınların hayatlarını kurtarır.  Ürün 2006 yılından itibaren başta Mısır olmak üzere Müslüman ülkelerde satışa çıkmış bir anda yok satmaya başlamış, hatta ünlü mağazaların raflarında yer almıştır. Tutucu çevrelerin tepkisi de gecikmemiş, devlet işe el atarak ürün tamamen yasaklanmış hatta Japonya’dan gelen gemilere sıkı denetim kuralları uygulanmıştır. Olay Japon üreticiler açısından kapanmaya yüz tutarken bu kez işe Çinliler girmiş, kendi geliştirdikleri yeni kızlık zarı hapını piyasaya sunmuşlardır. Üstelik çiklet, çikolata görünümündeki ambalajı ile pek çok ülkede yasakları kolayca delecek biçimdedir. Bu satırlar yazılırken ülkemizdeki satış fiyatı 59.90 TL olup, internetten serbestçe satılmaktadır  (130). Erkek egemen toplumun büyük önem verdiği bekaret tarihte hiç bu kadar ucuz olmamıştı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17.Bölüm - Erkek egemen toplum tarihi

18.Blüm - Tüketim toplumu