20.Bölüm - Bilgi toplumu
20.Bilgi Toplumu
Günümüzde gelişmiş sanayi toplumlarının daha ileri aşaması bilgi
toplumu olarak adlandırılmaktadır (177). Bilimde ve teknolojide ileriye gitmiş
ülkeler sanayi toplumunu aşacak ve bir sonraki aşamaya geçeceklerdir. Başka
kaynaklar olayı aynı zamanda küreselleşme ile de açıklamaktadır. Onlara göre
küreselleşme bilgi toplumunun olmazsa olmazları arasındadır (178). İngilizcenin
dünya dili haline gelmesi bunun en önemli kanıtıdır. Dahası fiber optik, uydu
teknolojisi gibi gelişmelerin dünya çapında iletişimi artırması, üretimlerin
küresel olarak koordine edilmesi, devletler arasında sürekli gelişen ticaret,
finans pazarlarının yaygınlaşması da küreselleşmenin önemli göstergeleridir.
2005’li yıllarda küreselleşme taraftarlarına karşı koymak neredeyse
olanaksız gibiydi. Çünkü öne sürdükleri savlar aynı zamanda günlük yaşamda da
kendisini gösteriyordu. Ama çok değil üç yıl sonra, 2008 yılında kriz
başlayınca işin perde arkasında nelerin yattığı açıkça görülüverdi. Bilsay
Kuruç’a göre küreselleşme ABD’ye ek borçlanma olanağı getiren bir aşamaydı (175).
Böylece ABD düşen karlılığını yeniden düzenleyebilmek için yayılmacılığa, yeni
topraklara, enerji kaynaklarına ve siyasi oyunlara yöneldi. Bilsay Kuruç,
uzunca sürecek yeni bir kaotik döneme girdiğimizi belirterek şöyle diyor;
“İngiltere’nin dünya imparatorluğunun çöküşünde de böyle olmuştu.
İngiltere dünyayı yönetmekten vazgeçip kendi imparatorluk çevresi içinde
iddialı olmaya yöneldi. Onu besleyecek iki kaynak vardı. Biri Amerika’ya
yaslanmak, diğeri kendi emrindeki ülkelerin kaynaklarını çekmek. Kaynakları
çekmek aşırıya varınca, başta Hindistan olmak üzere bir çok ülke bağımsızlığını
istedi. Bugün de benzer belirtiler var. Dünya artık Amerika’yı finanse etmek
istemiyor. ABD Doları, dünya rezerv para olma güvencesi vermiyor. Diğer yandan
Avro da dünya parası olamaz, çünkü arasında güçlü bir kreditör ülke yok. Yeni
aktörler Çin ve Hindistan da dünyayı yönetecek çapta değiller. Kısacası,
kapitalist ülkeler kendi modelleri içinde kendilerini en az hasarla idare
ederler. Bir de esas yıkıntıyı ödeyecek olanlar var ki onların başında bizim
gibi ülkeler geliyor. Bunlar hem ekonomik olarak daralacaklar, hem de beş on
yıldır bir yapay bolluk yaşamanın faturasını ödeyecekler.”(179)
Bizzat ABD vatandaşlarını bile insafsızca sömürmekten kaçınmayan bir
sistemin, dünyanın geri kalanı için gözyaşı dökeceğini inanmak mümkün değildir.
Tersine, gelişen kaotik ortam, daha çok gelir elde etme peşindeki finans
kapital açısından destek bile görebilir. Totaliter rejimler yayılabilir, hatta
güçlü bölgesel savaşlar çıkabilir.
Fakat her şeye karşın ABD jandarma rolünü sürdüremeyecektir. Elbette
buna direnecek ve kendi çıkarlarına uygun her türlü eylemi gösterecektir ama
görülen odur ki kriz bir devin sonunun geldiğini bize anlatmaktadır. Burada
asıl tartışılması gereken konu şudur. Eğer kapitalist sistem bundan böyle ABD
gibi dünyayı yönetecek bir ülke olmaksızın varlığını sürdürecekse bu durumda
bilgi toplumuna dönüşebilir mi? Geleceğin düzeni ile ilgili tartışmalarda
geçmişe bakmak doğru düşünme biçimidir. Ve geçmişte, çökmeksizin bir diğer
düzeni yakalamış toplum yoktur. Yani, ABD’nin daha da ileriye giderek bilgi
toplumuna dönüşmesi beklenmemelidir. Kriz bize bunun böyle olmayacağını çok
açık olarak göstermiştir.
Bilgi toplumu tanımını doğru yapmak gerekmektedir. Bilgi toplumu,
bilginin değer olduğu toplum biçimidir. Ya da bazılarının deyişiyle ekonomisi
bilgiye dayalı toplumdur. Nasıl sanayi toplumunda ekonomi sanayiye bağlı ise,
bilgi toplumunda bilgiye dayalı olacaktır (180). Tanımı bu şekilde
yaptığımızda, yeni düzenin kuruluş biçimi konusunda önce tarihe başvurmamız,
sanayi toplumunun nasıl kurulduğuna bakmamız gerekmektedir. İlk
kapitalistlerin, feodalizmin bağrında geliştiklerini görmek hiç de zor
değildir. Feodalizm, kendi gelişmesi adına ileriye doğru adımlar atarken,
farkında olmadan can düşmanını da geliştiriyordu. Büyük kentler, malların
kolayca taşınabileceği güvenli ticari yollar ile birbirine bağlanmıştı.
İletişim geliştirilmiş, posta sistemi kurulmuştu. Eğitim olanakları
yaygınlaşmış, yalnızca toplumun belli bir bölümünü kapsasa bile modern düşünme
biçimi yayılmıştı. İlk kapitalistler, hiçbir yasal engel olmaksızın, inanılmaz
bir özgürlük ortamı içinde üretimlerini gerçekleştirmişler, güçlenmişler ve
çoğalmışlardı. Çalışma saatleri sınırlı değildi. İşçiler ücretli yıllık izin
istemiyorlardı. Sekiz on yaşlarında çocuklar bile günde on altı saat
çalıştırılabiliyordu. Kapitalistler her hangi bir sosyal ödeme ile
uğraşmıyorlardı. Tüm bunları yaparken de
içinde bulundukları toplum feodal sistemde krallar tarafından yönetiliyordu.
Feodalizmin yıkılıp yerine kapitalizmin kurulmasında bir noktaya da
dikkat etmek gerekmektedir. Feodal orta çağ döneminin en güçlü devleti, bu
günkü ABD ile karşılaştırılan, Osmanlı imparatorluğudur. Eğer ABD’nin gelişerek
bilgi toplumuna dönüşeceği doğru ise, bu durumda kapitalizmin ilk görülmesi
gereken yer Osmanlı imparatorluğu olmalıydı. Oysa kapitalizm başta İngiltere
olmak üzere Avrupa’da görülmüştür (181). 15. Yüzyılda, yani Osmanlı altın
dönemini yaşarken, İngiltere Avrupa’nın en fakir ülkeleri arasındaydı.
Osmanlının neden kapitalist olamadığı ayrı bir tartışma konusudur ama kesin
olan şey, süper güçlerin yıkılmadan bir sonraki aşamaya geçemedikleridir. Diğer
bulgu, süper gücün, kendi dışında oluşan yeni güç tarafından belli bir süreç
sonunda tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Osmanlı imparatorluğu 17. Yüzyıldan
başlayarak tam 300 yıl boyunca kapitalizme direnmiş ama sonunda tümüyle yok
edilmekten kurtulamamıştır. Onu yok eden güç, aydınlanma ile ileriye geçen
Avrupa’dır. Günümüzde tarih bir kez daha kendini yinelemeye hazırlamaktadır.
Değişen şey, süper gücün adının ABD olmasıdır.
Bilgi toplumunu oluşturan öğeler, günümüzde kapitalizmin güçlü
kalelerinde büyük bir güven içinde kendilerini geliştirmekte, çoğalmaktadır.
Tıpkı feodal beylerin ulaşımı geliştirme amacıyla büyük kentler arasında yollar
yapması ve güvenliği sağlaması, bunun kapitalistlere daha iyi ticaret yapma
olanağı sunması gibi, günümüzde de kapitalizm, kendini yıkacak olan bilgi
toplumu için teknolojik yenilikler geliştirmekte, dünya çapında bilgi ağları
kurmakta, iletişimi ve bilgiyi yaymaktadır. Bilgi ağlarından en iyi
yararlananlar ise kadınlardır. Erkekler, savaş oyunlarıyla zamanlarını
harcarken, bayanlar bilgisayardan olması gerektiği gibi yararlanmakta, onu bir
iletişim ve bilgiye ulaşma aracı olarak kullanmaktadır. Günlük hayatta
bilgisayarla çalışan bürolar bayan elemanları tercih etmekte, erkekler giderek
büro dışına itilmektedir. Kadınlar henüz pek belirgin olmasa da çalışma
hayatını yavaşça doldurmayı sürdürmektedir. Ama bu iş pek o kadar kolay
değildir.
Kadınlar bilgi toplumunda bu günden çok daha etkin biçimde yer
alacaklar ve büyük bir olasılıkla da bağımsızlıklarını ilan etmeye
başlayacaklardır. Teknolojik gelişmeler zorunludur. Daha sağlıklı ve güvenli
doğum kontrol yöntemleri bulunmalıdır. Gençler, doğurgan olmayan cinsel
ilişkilerle, en doğru doğurgan ilişkiyi kurabilirler. Doğal yaşamın önemi
anlaşılır ve günümüze hiç benzemeyen yeni bir düzen yaratılabilir. Tüm bunların
yapılabilmesi için kadınların çok daha etkili biçimde yaşam alanına girmeleri
gerekmektedir. Kapitalist yaşam biçiminin sonunda yer alan kaos dönemi bu
açıdan hem bir felaket hem de fırsat habercisidir.
Bilgi toplumuna geçiş, feodal düzenden kapitalizme geçişte olduğu gibi
çalkantılarla dolu bir dönem gerektirmektedir. Kriz, bunun ilk işareti
olabilir. Gerçekte yeni bir dönemi gösteren birden fazla işaret vardır.
Öncelikle tüketim toplumunun bize sunduğu pek çok bilginin doğru olmadığı
giderek daha açık biçimde anlaşılmıştır. Örneğin GDO’lu tohum kullanımının
verimlilik artışı nedeniyle zorunlu olduğu söylenmişti. Ama yıllar boyunca
yapılan ekimler sonunda GDO’lu tohumların, üreticilerin tekellere
bağımlılığından başka bir şey getirmediği ortaya konuldu. Örneğin ABD’de soya
tarımı, GDO kullanımıyla %5-9 verimlilik kaybetti. GDO’lu pamuğun ABD’de verimi
hektar başına 933 kilogram olurken, Türkiye’de GDO’suz verim 1300 kilogram
dolayındaydı (184). Gerçekte olan şey kapitalizmin her şeyi tekelleri altına
almasından ibarettir.
İnsanlar, tüketim toplumu yalanlarını bir süre sonra daha açık biçimde
anlamaya başlayacak ve sorgulayacaktır. Sorgulayan insanın, kendini bu
çıkmazdan kurtarmak için kafa yorması ve teknolojiyi buna göre yönlendirmesi
kaçınılmazdır. Gelecekte kurulacak olan bilgi toplumu bu bakış açısıyla
değerlendirilmelidir. Ama kaos döneminin diğer işaretleri küresel ısınma (ya da
iklim değişikliği) ile nüfus artışıdır. Bu nedenle geleceği kurgulamak
istediğinizde bu iki kavram hakkında da bilgi sahibi olmak zorundayız.
Yorumlar
Yorum Gönder