15.Bölüm - Kölelik döneminde kadınlar

15. Kölelik Döneminde Kadınlar
15.1. Mısırlılarda Kadın
M.Ö 5000 yılına geldiğimizde tarım Nil nehrinin iki yakasında insanları bolluk içinde yaşatmaya başlıyordu. Tarım toplumunun tipik görüntüsü kısa sürede buralarda manzarayı değiştiriyor, küçük kulübelerden oluşan yeni köyler ortaya çıkıyordu. Yerleşik yaşam kaçınılmaz biçimde erkek egemen bir topluma yol açıyor, kadınların anaerkil yaşamı giderek yok oluyordu.
Ancak Mısır toplumu çok da erkek egemen sayılmamalı. Her ne kadar erkek firavunlar düzeni tam bir erkek toplumuna çevirmeye çalışıyorlarsa da, halkın günlük yaşamında kadınlar ve erkekler göreceli olarak eşit bir yaşam sürüyorlardı.
Firavunların kendileri için ayrı haremi vardı. Hatta 3. Amenhotep’in hareminde 300 genç kızın olduğu kayıtlarda yazılıdır (124). Bazı zenginler de hareme sahiptir ancak halkın büyük bölümü tek eşlidir, boşanmalar sık rastlanan olaylardan değildir. Boşanan eşler sahip oldukları malları eşit olarak paylaşırlar.
Mısırlıların resim yapmaya merakı, bize Mısırlı kadınların ne kadar güzel olduklarını öğrenme fırsatı vermiştir. Esmer tenli, ince ve düzgün vücutluydular. İri siyah gözler, yüz güzelliğinin en önemli unsurlarındandı. Makyaj, neredeyse bu günkü ölçülere uygun biçimde yapılıyordu. Dudaklar ve tırnaklar boyanıyor, gözlere siyah sürme çekiliyor, saçlar kokulu yağlarla taranıyordu. Ve mısırlı kadınlar, bitkisel liflerden yapılmış, peruklar kullanarak makyajlarını tamamlıyorlardı.
Takı başlı başına bir meslekti. Günümüzde mezarlardan çıkarılan takıların birçoğu o haliyle bile kullanılacak durumdadır. Göğüsler açıkta olup çeşitli renkli taşlarla süslüdür. Kollarda altın, fildişi ya da tunçtan yapılmış çok sayıda bilezik vardır. Ayaklara da bilezik takılmaktadır. Doğada bulunabilecek her türlü renkli taş takı amaçlı kullanılmıştır.
Makyajın ve takıların bu kadar geliştiği bir yerde giyinme inanılmayacak ölçüde basittir. Sıcak iklim üst üste giyinmeyi engellemektedir. Zaten dokuma zor bulunmakta, ancak zenginler kumaş kullanabilmektedir. Çocuklar ergenliğe kadar çıplak dolaşmaktadır. Zengin çocuklarının tek farkı kulaklarına taktıkları küpelerdir. Büyükler bellerine sardıkları bir kumaş parçasıyla dolaşmaktadır. Dizlerine kadar olan bu beyaz kumaşlar Mısır’da çok yaygın olup ikinci bir etek zenginlik işaretidir. Belden yukarısının kapanması çok sonraları, imparatorluk zamanına rastlamaktadır.
Mısır’da kadınlar oldukça özgür bir ortamda yaşıyorlardı. Erkeklerle birlikte gezebilir, yer içerdi. Tek başına yaşaması yadırganmaz, serbestçe alışveriş yapabilirdi. Diğer erkeklerle ilişki kurabilirdi. Çok genç yaşta evlenilirdi ama kadınlar evli erkeklerle de ilişkiye girebilirlerdi. (124).
Mısırlılar tek eşliliğe yönelmişlerdir. Ancak özellikle zenginlerde kadınlar özgürlüklerini büyük ölçüde korurlardı. Kadın, ilişki kuracağı erkeği kendisi seçebilirdi. Genç erkek ve kızlar ise özgür bir ortamda diledikleri gibi ilişkiye girerler, beğendikleri kişilerle yataklarını çekinmeden paylaşırlardı. Bu gün bizim kültürümüzde bilinmeyen bir başka kurum deneme evlilikleriydi. Çiftler bir araya gelir, birkaç yıl boyunca birlikte yaşardı. Eğer taraflardan birisi ayrılmak isterse, diğerine tazminat ödeyerek bunu kolayca gerçekleştirebilirdi (125).
Karı koca ilişkileri dostça ve şefkatliydi. Kadına, özellikle de annelere büyük saygı vardı. Aile yaşamı ayrıca yasalarla da korunuyordu. Kadına yönelik şiddet hoş karşılanmaz, tecavüz ise çok ağır bir suç sayılır, bunu yapan erkek iğdiş edilerek cezalandırılırdı.
Mısır’daki tek eşlilik çok da katı bir uygulama değildi. Özellikle zengin sınıflar, genelde siyasi nedenlerle birden çok kadınla evlenebilirlerdi. Ayrıca zengin erkekler ve firavunlar cariyelerle de ilişki kurabilirlerdi. Normal kadınlardan doğan çocuklar ile cariyelerden olan çocuklar arasında hiçbir statü farkı gözetilmezdi (125).
Mısır kadınları, anaerkil yapılarını çok uzun süre korumuş olmalılar. Firavunların hep erkek olmasına karşın, onların eşleri ve kız kardeşleri yönetim üzerinde egemenlik kurmayı başarmışlardır.
Mısır toplumu bize anaerkil yapıdan erkek egemen yapıya geçiş dönemi hakkında çok açık bilgiler vermektedir. Uygun coğrafi yapı nedeniyle askeri zorunluluklar çok azdır. Mısırın doğusu ve batısı çöller tarafından korunmakta, güneyde ise daha ilkel Afrika kabileleri yaşamaktadır. Saldırılar hiç yok değildir ancak daha iyi silahlanmış Mısır ordusu bunlarla kolayca başa edebilmektedir. Bu durum Ortadoğulu fatihlerin ortaya çıkışına kadar sürecektir.
Tarım toplumu ve yerleşik düzen erkeklerin egemenliği ellerine geçirmeleri için önemli bir fırsat yaratmaktadır. Ancak Mısır o dönemde bir çeşit izole bölge gibidir, fetih olanakları pek yoktur, saldırılar da zayıftır. Bu nedenle eski Mısırda kadınlar egemenliklerini çok uzun süre koruyabileceklerdir. Dolayısıyla Mısır yaşam biçimi bize erkek egemen toplumun kadınlara hissettirilmeden nasıl kurulabileceği konusunda çok ilginç bilgiler sunmaktadır. Örneğin Firavunlar anne soyundan gelme erkeklerdir. Hatta kimi erkekler, anne soyundan gelen bir kadınla evlenerek tahta çıkabilmişlerdir (126). Eğer anaerkil yapı korunsaydı, kuşkusuz erkek firavundan söz edilmeyecekti. Mısır erkekleri önce iktidara ortak olmuşlar sonra yavaşça bunu kendi egemenliklerini geliştirmek için kullanmışlardır.
Mısırlı kadınların göreceli özgür yaşamları, coğrafi koşulların da yardımıyla güçlü Roma ordusunun bölgeyi işgal etmesine kadar sürmüştür. Tamamen köleci ve erkek egemen olan Roma, mısır kadınının özgürlüğünü geri dönülmeyecek biçimde yok etmekte gecikmeyecektir.
15.2 Sümer Kadınları
Değerli hocamız Muazzez İlmiye Çığ, Sümerlerin günümüz yaşam biçiminin temeli olduğunu söylemektedir (122). Mısır medeniyetinden farklı olarak, Sümerler erkek egemen toplumun kuruluşunun en tipik örneğidir. Sonuçta tam bir erkek egemen toplum oluşturulmuş ve yeni kavram fetihler yoluyla başka yerlere taşınmıştır.
Sümer kraliçesi Puabi’nin mezarında bulunanlar gerçekte Sümer kadınlarının da süslenme konusunda Mısırlı hemcinslerinden hiç de aşağı kalmadığını göstermektedir (119). Kraliçe altından yapılmış yapraklardan taç takmakta, üzerinde yine altın bir çiçek görülmektedir. Boynunda çeşitli kıymetli taşlardan oluşan kolye vardır. Kalın altın küpeler baş kısmındaki süslemeleri tamamlamaktadır. M.Ö 4000’li yıllara geldiğimizde kadınlar süslenmek için daha çok zaman harcamaktadırlar. Ama yönetim ya da iktidar üzerindeki etkileri neredeyse hiç yok gibidir.
Sümerlerin en önemli başarılarından bir tanesi de okulları geliştirmeleridir. Başlangıçta okullar yalnızca mesleki eğitim verirler, tapınağın ya da sarayın ihtiyacı olan yazmanları yetiştirirlerdi. Ama zamanla eğitim yavaşça Sümer kültür ve biliminin merkezi halini aldı, dinsel bilgilerin yanında, botanik, zooloji, matematik gibi temel bilgiler de öğretilmeye başlandı. Sümer okullarından söz etmemizin nedeni, dönemin en önemli eğitim kurumlarından birisinde kadınların olmamasıdır. Sümer okullarında hiç kız öğrenci yoktu (120). Zaten en varlıklı kesimin çocuklarının gidebildikleri okullarda kız öğrencilerin olmaması, dönemin kadına bakışı hakkında bize yeterince ipucu sağlamaktadır. Kadının günün koşullarına göre yeterli eğitimi alamaması onun iktidar savaşından giderek uzaklaşmasına neden olacaktır. Üstelik baskılar yalnızca eğitimle sınırlı da değildir. Çok ilginç bir gelişme Sümerlerde yaşanmış, ilk bekâret tartışmaları başlamıştı (121). Muazzez İlmiye Çığ 'a göre Sümer'de kadınların evlenmesinde bekâret aranıyor, Sümer kadını evlendiğinde önceden bekâretini kaybetmiş ise, kocasından boşanırken ortak malların yalnızca yarısını alabiliyordu. Sümerlerde karşılaştığımız bekaret kavramı kadınlar açısından çok büyük önem taşımaktadır. İlk kez hangi erkeğin bakire bir kız istediği elbette bilinmiyor ama olayın erkekler arasında hızla yayılıp, kabul gördüğü de gerçek.
Sümer dönemi, günümüz yaşam şeklinin belirlendiği zaman dilimi olarak gösterilmektedir. Yazı, mimari, matematik onların eseridir. Kimi zaman yanlış anlamalara yol açsa da kadına bakış açısı bu günkülere çok benzer. Evlenecekleri kızın bakire olmasını istemekte, resmi nikah yapmakta, erkek ancak karısı izin verirse ikinci bir kadın alabilmektedir (onun da bazı koşulları var) (123). Ancak kadının ikinci bir koca alabilmesinden hiç söz edilmiyor. Sümerlere gelinceye değin, binlerce yıl boyunca günlük yaşama egemen olan kadın gerçekte hiçbir zaman ikinci koca almamıştır. Daha doğrusu onun koca almak gibi bir kavramı yoktur. Çünkü anaerkil ailede erkek, ailenin bir parçasıdır. Oysa erkek egemen toplumda kadın, erkeğin mülkü görünmektedir.
Erkek üstünlüğünü asıl perçinleyen olay ise miras hukukudur. Babalar sahip oldukları malları önce en büyük oğullarına bırakır. Hukuk buna göre düzenlenir ancak diğer oğullar itiraz etmekte gecikmez. Üstelik Sümerler her ne kadar tek eşli gibi görünüyorsa da, erkeklerin birden fazla eşten çocukları olabilmektedir. Zaman diğer kardeşlerin lehine işlemiş, sonuçta tüm erkek çocuklar mirastan eşit pay almaya başlamıştır (127).

Miras konusunda kız çocuklarının hiç konu edilmemesi pek çok araştırmacıyı şaşırtmıştır. Sonuçta Sümerler anaerkil toplum döneminden gelmektedir ve o günlerden kalma da olsa kız çocuklarla ilgili bazı kuralların bulunması gerekiyordu. Kimi araştırmacılar “kızların” çocuklar arasında sayılmadığını çünkü ana tarafında bağlı olduklarını, bu nedenle miras hukukunda yer almadıklarını söylemektedir (127). Zaten kadınların kocalarından miras almamaları da benzer şekilde kadının bir başka erkeğe gelin gitmesine bağlamaktadır. Bu bakış açısını günümüze kadar gelecek, 21. Yüzyılın başında Türkiye gibi ülkede bazı yörelerde kızlar babalarından her hangi bir miras talebinde bulunmayacaklardır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17.Bölüm - Erkek egemen toplum tarihi

16.Bölüm - Görünmeyen zincir, bekaret

18.Blüm - Tüketim toplumu