23. Bölüm - Geleceğe Gerçekçi Bakış

23. Geleceğe Gerçekçi Bakış.
Ekonomik kriz, küresel ısınma ve nüfus artışı kapitalist üretim biçiminin sonunu hazırlayan önemli etmenler olarak karşımıza çıkmakta, karamsar gelecek tahminlerine neden olmaktadır. Üstelik bu üç etmeni aynı zaman dilimi ile birlikte ele aldığınızda kıyamet senaryoları kaçınılmaz görülmektedir. Gerçekte hiçbir düzen barış içinde yok olmamıştır. Köleci toplumun en büyük imparatorluğu Roma, barbar kavimler tarafından yok edilmeden önce ciddi biçimde karşı koymuş, savaşmıştır. Feodal yaşam biçiminin derebeyleri ise kapitalistler tarafından zorla iktidardan uzaklaştırılmıştır. Feodal dönemin en güçlü ordularına sahip Osmanlı imparatorluğunun tümüyle ortadan kaldırılması neredeyse iki yüzyıl sürmüştür. Dolayısıyla kapitalist üretim biçiminin de bir günde teslim olması beklenmemelidir.
Ne var ki günümüzde giderek kendisini gösteren şey yalnızca kapitalist yaşam biçiminin ortadan kalkması değildir. Tam beş bin yıllık erkek egemen toplum düzeni artık varlığını sürdürmekte zorlanmaktadır. Üstelik kadınların öne geçeceğini gösteren belirtiler son yıllara ait de değildir. Geride kalan iki yüz yıllık dönemde kadınlar üzerinde kesin hakimiyet kurmuş bulunan erkek egemen toplum, giderek zayıflamış ve kadınlar günümüze kadar gelen “eşitlik” haklarını büyük ölçüde elde etmişlerdir. Yani mücadele için yeterli zaman harcanmıştır.
Erkek egemen toplumun ulaşabildiği en üst düzey olan kapitalist üretim tarzı ile tüketim toplumu yaşam biçiminin dünyayı nasıl bir felakete götürdüğünü yukarıda gördük. Dünyanın kaynakları sınırsız değildir, sınırsız kazanma hırslarını tatmin edemeyiz. Dahası, günümüz yaşam biçimi nüfus artışının sınırlandırılmasında başarılı değildir, artan nüfus da bizi yine aynı felaket noktasına götürmektedir. Dolayısıyla nereden bakarsak bakalım erkek egemen toplumun son dönemlerine geldiğimizi söylemek zorundayız. Bu şekilde devam edemeyiz.
 23.1. Kadınların Yönetim Denemeleri
Erkek egemen toplumda son yıllarda ilginç bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Örneğin seksenli yılların başlarında İngiltere’de bir kadın, başbakan koltuğuna oturmuştur. Yine 2010 yılında Almanya’nın başbakanı da kadındır. ABD’de bir kadının başkanlık koltuğuna oturmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır. Kadının erkek egemen toplumdaki en yüksek makama oturması, kapitalist düzenin kadınlar tarafından da yürütülebileceği ve bu nedenle erkek egemen toplumun yerini kadınlar alsa bile temel üretim biçiminin değişmeyeceği ileri sürülebilir. Aslında bu tipik erkek düşünme biçimidir ve bir umudu işaret etmektedir. Erkek egemen toplum liderleri, kriz dönemlerinde kadınlara daha çok yer vererek hem onların akılcığından yararlanmakta hem de kendi varlıklarını garanti altına almaya çalışmaktadır. Örneğin Türkiye’de iş adamları derneğinin başkanlığına krizle birlikte kadınlar oturmaya başlamıştır. Kadınların binlerce yıldan beri uygulamak zorunda kaldıkları akılcı yöntemler giderek daha etkin biçimde gündeme gelmektedir. Erkeklerin güçlü kasları, demirden kılıçları, kalkanları ve sivri okları vardı. Üstelik bu silahlar tarih boyunca sürekli olarak geliştirildi. Kadınların ise akıllarından başka silahları yoktu.
Kapitalist üretim biçiminde kadınların siyasetin başına geçmesi elbette başarıyı gösterir ama iktidarın başına geçmeleri anlamına gelmez. Çünkü böyle ülkelerde iktidar daima kapital sahiplerinin elindedir. Tek bir kişinin tüm sistemi etkilemesi beklenmez. Son günlerde özellikle İskandinav ülkelerinde bir tartışma başlamış bulunmaktadır. Artık kadınlar da gerçek iktidar yollarının kendilerine açılmasını beklemektedir. Sekreter, müdür, parlamenter hatta başbakan olmakta ama nedense büyük holdingler, fabrikalar ve bankaların yönetim kurullarında kendilerine pek de yer bulamamaktadır. Sanki bazı yerler yasalar önündeki tüm eşitlik iddialarına karşın, kadınlara kapalıdır (140). Ama bu durum geçicidir. Kimi kadınlar gözünü daha yükseklere dikmiş toplumda etkin bir yer aramaktadır. Şimdi kişisel becerileriyle ulaşabildikleri makamlara gelecekte sürekli sahip olacaklardır. Çok yavaş ilerleyen mekanizmanın bizlere hiç gelişmiyormuş gibi görünmesi normaldir. Yeni nesillerle birlikte genç kızlarımız önce özgür yaşamaya başlayacak, anne olacaklar ve çocuklarıyla birlikte kendi yeni toplumlarını oluşturacaklardır. Böylece bir iki nesil geçtikten sonra erkek egemen düzen tarihteki yerini alacaktır.
Kapitalizmin kadınlar tarafından da benimseneceği, liberal ekonominin, küreselciliğin onlar tarafından da yürütülebileceği iyimser erkek rüyasından başka bir şey değildir. Kapitalizm, erkek egemen toplumun sonucudur, bu nedenle asla eşitlikçi ve paylaşımcı olmamıştır. Oysa kadınlar, toplayıcı atalarının da çok parlak bir şekilde gösterdiği gibi paylaşımcıdır, katılımcıdır ve ortaklaşa iş yapmayı sever. Dolayısıyla kapitalist üretim biçimi hiç de kadınların hayal ettiği yaşam biçimiyle sonuçlanmaz. Zaten kadınlar kapitalist üretim biçimi içinde verdikleri mücadelelerle bu günlere gelmişlerdir. Üstelik günümüzün ekonomik kriz, nüfus artışı ve küresel ısınma gibi sorunları da vardır.
Erkek egemen toplumun geliştirdiği kapitalizmin geri planında erkeğin savaşçı ruhu o denli belirgindir ki, kadınların lider olduğu kapitalist üretim biçimi yalnızca hayalden ibarettir. Kadınlar şu ya da bu şekilde kendi egemen medeniyetlerini kuracaktır. Değişim inanılmaz bir devrimi işaret etse de gerçekte her şey doğal çizgi içinde yavaşça gelişecektir. Sokaklara çıkıp savaşmak erkeklere özgü davranıştır. Kadınların iktidarı ise birkaç nesil içinde, adeta hiç fark ettirmeden gerçekleşecektir. Giderek daha fazla sayıda kadın sosyal düzende yerini alacak, yönetimin her kademesi kadınca kurallara kavuşacaktır. Ve o medeniyetin kapitalizmle hiçbir ilişkisi olmayacaktır. Çünkü yapının temelinde kadınca işbirliği, paylaşımcılık ve toplumculuk vardır.
Kadın egemen toplum düzeninin neye benzeyeceğini ise bu günden tahmin etmek kolay değildir. Dünya böyle bir deneyimi ancak beş bin yıl önce yaşamıştır ama o günden beri önemli teknolojik gelişme sağlanmıştır. Dahası son büyük anne liderlikten indirildiğinde dünyanın nüfusu on milyon bile değilken 2000 yılında altı milyarı geçmiştir. Teknoloji ve nüfusun kadın egemen toplumun biçimlendirilmesinde çok önemli roller oynayacağı açıktır. Dolayısıyla yapmamız gereken şey, olaylara en yakın ve en gerçekçi tahmine bağlı gelecek kurgusudur.
23.2 Ve Gelecek
Geleceği kurgulamak için yukarıda ele aldığımız temel değişkenleri bir arada kullanmamız gerekmektedir. Bunlar tüketim toplumu alışkanlıkları, ekonomik kriz, küresel ısınma ve nüfus artışıdır. 2020 yılına kadar beklediğimiz nüfus artışı 9 milyar dolayındadır. Nüfus artışının temel nedeni doğum oranları değil, tam tersine ölüm oranlarının giderek düşmesi, yani insan ömrünün uzamasıdır. Teknolojik olarak 2030 yılına kadar insan ömrünün 70’lere dayanması mümkündür.
Nüfus artışı kapitalizm için de iyi haberdir çünkü yeni müşteriler anlamına gelmektedir. Ancak üretim sürecinin batıdan doğuya kayması, ABD ve AB’nin dünya çapında azalan etkinlerini geri kazanmak adına yeni hamleler yapması beklenmelidir. Tüketim toplumu alışkanlıklarında hızlı bir değişiklik olmayacaktır. Tersine, azalan kaynakların yerini yeni sentetik ürünler alacak, böylece piyasa ekonomisi korunmaya çalışılacaktır.
Küresel ısınma açısından ise bir derecelik artışın sınırına doğru ilerleme sürecektir. İnsanlar bunu doğrudan hissetmeyebilirler ancak bölgesel iklim felaketleri TV haberlerinde giderek daha çok yer almaya başlayacaktır. Kimi yerde sel baskınları, kimi yerde yangınlar, kuraklık, susuzluk yaşantımızı daha çok etkileyecektir.
2020’li yıllara baktığımızda temel görünüm, nüfus artışı, iklim değişikliği ve ekonomik kriz dönemleriyle tetiklenen bölgesel kaos ortamlarının giderek sıklaşmasıdır. Arka planda ise kadının, özellikle yeni teknolojik gelişmelere bağlı olarak giderek daha iyi eğitim alması, toplumsal olaylara doğrudan katılmaya başlaması görülecektir. Gerçekte bu nokta çok ama çok önemlidir.
Günümüze kadar gelen teknolojik gelişmenin temelini askeri gereksinimler oluşturmaktadır. Bu nedenle şu andaki medeniyetimiz tümüyle erkek egemen düşünme biçimine göre şekillenmiştir. Evlerimiz, arabalarımız, sahip olduğumuz eşyalar tümüyle erkek egemen bakış açısına sahiptir. İşte 2020’li yıllara kadar gelişmesini hızlandırarak sürdürecek asıl etmen, kadınların düşünme biçimimize kendi ağırlıklarını koymaya başlamalarıdır. Kadın etkisi belirgin ve önceden planlanmış hareketler biçimde değil, tersine günlük yaşamda kadının daha çok karşımıza çıkması biçiminde gerçekleşecektir. Erkek egemen toplum buna tepki göstererek bildiği önlemleri almaya çalışacaktır. Böylece önümüzdeki on ya da yirmi yıl için kadın etkinliğinin artması oranında baskıcı rejimler görülebilir. Örneğin dini uygulamaların yaygınlık kazanması beklenmelidir. Çünkü din, kadınları baskı altına almanın en kestirme yöntemidir ve neredeyse üç bin yıldır başarıyla kullanılmaktadır. Oysa şimdi ile geçmiş arasında çok önemli bir eğitim farkı vardır. Günümüz kızları atalarından görülmedik düzeyde eğitimlidir ve üstelik bu iş yeni başlamıştır. Yani önümüzdeki yıllarda kadınlar arasında eğitimlilik oranı büyük bir hızla artacaktır. Dolayısıyla ortaya çıkacak şey, zaman içinde kadınların dini örgütlenmeleri kadınca bakış açısıyla yeniden düzenlemeleridir. Böylece önümüzdeki yıllarda yeni dini uygulamaların görülmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Özetlersek, 2020 yılına kadar temel olaylar, ABD ve AB’nin hakimiyet manevraları, küresel ısınma, nüfus artışı ve ekonomik kriz dönemleri ve buna bağlı bölgesel kaos ortamlarının görülmesi olacaktır. Asıl değişiklik ise, kadının toplum içinde giderek yükselen etkinliğidir. Kızların okutulması, eğitimli kızların toplumsal örgütlenmede daha etkin yerlere gelmeye başlaması, önümüzdeki on yıllık dönemde görebileceğimiz ve o zaman bize hiç de garip gelmeyecek uygulamalar olacaktır. Oysa 300 yıl öncesinin Avrupa’sından bir erkeği günümüze getirip şöyle bir gezdirsek, kadınların özgürlüğü karşısında dehşete düşerdi. 
2020 yılından sonra ise dünya çapında paylaşım savaşlarının giderek kızıştığı dönem gelecektir. ABD ve AB artık tek güçlü ülkeler değildir. Budizm bölgesi giderek ağırlığını hissettirecektir. Ancak burada bir nokta dikkatimizden kaçmamalıdır. Etkinliği azalan batı yarım kürede kadınlar, doğu yarım küreye göre daha iyi eğitilmişlerdir. Ya Budizm bölgesi kadınları bu eğitim açığını kapatacaktır ya da Budizm bölgesi erkek egemen toplum modelinin yeni kalesi durumuna gelecektir. 2020 ile 2030 yılları arasında kapitalist üretim biçimi her şeye karşın artma eğilimindedir. On milyarı aşmaya başlayan nüfus büyük bir talep fırtınasına neden olmaktadır. Gelişmiş iletişim araçları her türden tüketim çılgınlığını körüklemektedir. İnsanlar teknolojinin daha iyi kullanıldığı büyük kentlere akın etmektedir. Bu ise işsizlik ve yoksulluğun artmasına neden olmaktadır Toplumun gereksinimlerini yeterince karşılayamayan devlet, giderek zayıflamakta, kaos dönemlerinde kentler kısa sürede savaş alanına dönmekte, insanlar buna karşı yerel örgütlenmelerle karşı koymaya çalışmaktadır. Sentetik beslenme doruk noktasındadır. Artan nüfusu beslemenin başkaca bir yolu bulunmamaktadır. Yapay yağmurlar ve deniz suyunun içme suyuna çevrilmesiyle kuraklıktan kurtulmaya çalışılmaktadır. Su petrolün yerini almıştır, sulak kuzey ülkeleri yeni çekim merkezleridir.
Ailenin parçalanması süreci iyice hızlanmıştır. Büyük kentlerde gençler küçük evlerde tek başlarına oturmakta, genç kızlar doğal eş bulma yönünde önemli adımlar atmaktadır. Kadın örgütleri genç annelerin en büyük destekçisidir. Çocuk bakımı kadın örgütlerinin denetimi altında toplumsal bir faaliyet haline gelmektedir. Bu olay insanların küçük öbekler halinde toplanmasına neden olacak ve ileride her yönden kendine yeterli ama gözlerden uzak yerleşim yerleri kurulacaktır.
Terör tüm zamanlarda olmadığı kadar güçlenmiştir. Devletler normal savaş yöntemleriyle yapamadığı her şeyi sözde terör örgütleri eliyle yapmaktadır. Teröristler binlerce kişiyi yok edebilecek eylemler yapabilecek düzeydedir. Bu nedenle büyük kentlere yönelik tehditler giderek artacak ve güvenlik kentlerin en önemli sorunlarından bir tanesi haline gelecektir.
2020 ile 2030 arası kaos ortamının giderek arttığı yıllardır. Tarihin bir çeşit kırılma noktasından söz edilebilir. Yönetimde ağırlığı artan kadınlar, bu gün hayal bile edemeyeceğimiz yepyeni bir düzenin kuruluşuna imza atabilirler. Daha paylaşımcı, daha toplumcu bir üretim biçimiyle kaos dönemi sonlandırılabilir, 10 milyar dolayına yükselen nüfusun barışçı bir ortamda yaşaması sağlanabilir. Özellikle kalabalık nüfusun yönetimi konusunda çok ciddi deneyimleri olan Çin ve Hindistan’ın öncülüğünde erkek egemen toplum modelinden kadınca düşünme biçiminin etkili olduğu yaşama geçilebilir. Burada temel iyimser yaklaşım, dünya kadınlarının önlerindeki büyük tehlikeyi görerek erkekleri durdurması, kendi düzenlerinin ekonomik kriz, küresel ısınma ve nüfus artışı sorunlarını çözebileceğine inanmalarıdır. Sonuçta yalnızca kadınlar değil, erkeklerin de en azından bir bölümü erkek egemen toplum modelinin inanılmaz bir kaos ortamına doğru ilerlediğini görebilecektir. Böylece oluşan yeni toplumsal mutabakat dünyayı farklı bir yaşam biçimine doğru götürebilir. İnsanlar paylaşımcılığı öne çıkaran yeni örgütlenmeler yapabilir, üretim ve tüketim süreçleri kar amacı gütmeyen, yalnızca ihtiyaçların tatmin edilmesini hedefleyen yeni bir ekonomik düzen oluşturulabilir.
Tarımla uğraşanların kolayca gösterebileceği gibi, küçük guruplar halinde doğaya uyumlu bir yaşam mümkündür. Eğer elinizde tarımsal alan varsa, tüm ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılayabilirsiniz. Üstelik buradan elde edeceğiniz doğal ürünler, teknolojik yapay maddelerden daha da sağlıklıdır. Gelişen teknoloji ve iletişimin artması, insanları doğal olmayan kent olanaklarını kullanmaktansa, doğal yaşam konusunda ikna edebilir ve bir kısım insan kendisine böyle bir düzen kurabilir ve bir çeşit komün toplumunda kadınlar kısa sürede anaerkil yapıyı oluşturabilirler. Nüfus hızla denetim altına alınır, askeri ya da yapay kent yaşamı teknolojisi terk edilip kaynakların akıllıca kullanıldığı örgütlenmelere geçilebilir. Buradan da çıkacak sonuç yine erkek egemen toplumun yerini anaerkil düzene bırakmasıdır. Kadın, erkek egemen olmayan her türlü düzende öncü görevini yüklenecektir. Çünkü o annedir, çocuklarını doğurmak, beslemek ve büyütmek yönünde evrimleşmiştir. Dahası çocuklarının sevgisine ve saygısına sahiptir. Tüm bu özellikler ona toplumda erkekten daha iyi bir yer kazandırmaya yeterlidir. Sorun şu ki iyimser senaryonun gelişmesi umudu bu gün ne yazık ki çok da fazla değil.
Erkek egemen toplumun en gelişmiş modeli kapitalizmin üstünlük ve sömürü düzeninde yetişmiş erkeklerin en azından bir kısmının koşullar ne olursa olsun rakiplerini yok etmeye çalışmaları doğaldır. Bu ise kaos dönemlerinin ve alanlarının genişlemesi, çok büyük bölgesel sorunlar haline gelmesi demektir. Örneğin Ortadoğu tam bir savaş alanına dönebilir ve buradaki kadınların yönetimi ele geçiriyor olmaları hiçbir sonuç vermeyebilir. Yaygın çatışma ve savaş hali, zaten kıt olan kaynakları hızla tüketir, küresel ısınmayı hızlandırır. On milyarın üzerine çıkmış nüfusun yönetilmesinde sorunlar yaşanır, yokluk içindeki insanlar varlık bölgelerine doğru hareketlenir. Bu durum kaos ortamını daha da yaygınlaştırır. Yoksul kalabalıkla varlıklı azınlıklar arasında ciddi çatışmalar başlar. İnsan öldürme teknolojisinde ileriye gitmiş gelişmiş azınlık ülkeleri yeni geliştirdikleri silahları acımasızca kullanarak sahip oldukları ya da el koydukları kaynakları korumaya çalışırlar. Kaynakları kıt olan ülkeler ise buna askerlerini ölüme göndererek cevap verirler. Böylece ölüm, kaos dönemlerinin temel görüntüsü haline gelir.
Post modern kapitalizmin ne pahasına olursa olsun varlığını sürdürmeye çalışacağının önemli göstergesi Amerikan kaynaklı tek bir dünya devleti (otoritesi), küresel devlet kavramıdır. Bu bakış açısıyla da önümüzdeki kaos ortamını görmek zor değildir. Ulus devletlerin yerini alan işbirlikçi sermayenin kıt kaynakları artan nüfusa adaletli bir şekilde paylaştıracağı beklenemez. Tersine sömürü hakim otoritenin, yani ABD başta olmak üzere bir kısım AB firmalarının çıkarları doğrultusunda hareket edeceğinden yokluk ve yoksulluk içindeki kalabalık gurupların önünde ya savaşmak ya da açlıktan ölmekten başka yol kalmayacaktır. Çaresizlik içinde açlıktan ölmeyi kabul edenler olsa bile aradan savaşacak insanların çıkması kaçınılmazdır. Bu da ciddi çatışmaların yaşandığı yeni bir kaos anlamına gelmektedir.
Kaos dönemi aynı zamanda kapitalist ilişkilerin de sonudur. Erkek egemen toplum modelinin düzenini korumak için yapacağı her hareket ki erkeklere özgü şiddet içerecektir, gerçekte yeni bir kaos dönemine neden olur ve o dönem ya da bölge içinde normal kapitalist ilişkilerden söz edilemez. Dolayısıyla kapitalizmin kendi düzenini korumak için atacağı şiddet dolu adımlar yıkılışını hızlandırmaktan başka işe yaramaz. Kaldı ki kadınların sistem içindeki yavaşça ama süreklilik gösteren ilerleyişine karşı da yapabileceği bir şey yoktur. Her ne kadar bazı bölgelerde kadınların eğitimini tümüyle yasaklayan örneklere rastlasak da dünya çapında kadın bilinçlenmesinin önlenmesi artık mümkün değildir.
Yukarıda sayılan senaryoları bıçakla keser gibi birbirinden ayırmak doğru değildir. Kimi yerde insanlar küçük komünler halinde örgütlenerek kapitalist üretim biçiminin dışına çıkacaklar, kimi yerde ise yağma ve savaş içinde düzeninin temellerini kemirerek sistemin yıkılmasını sağlayacaklardır. Kimi yerde insanlar çok istemelerine karşın bir araya gelemeyecekler, kimi yerlerde ise kendilerini doğal bir çiftliğin içinde bulacaklardır.
Avrupa’nın bazı kentlerinde insanlar bolluk içinde partiler düzenlerken, hemen yakınlarındaki bir Afrika ülkesinde milyonlarca insanın öldüğü görüntüleri izlemeleri şaşırtıcı olmayacaktır. Hatta kimilerinin “ama nüfusumuz çok artmıştı” diyerek ölümleri normal karşılamaları da bize garip gelmeyecektir.
Sonuç olarak, 21. Yüzyılın erkek egemen toplum modelinin sonu olacağını, bunu da kapitalizmin artan ekonomik krizlerinin tetikleyeceğini, küresel ısınma, nüfus artışı ve buna bağlı kaynak yetersizliğinin “ doğal seçicililik” yasasının çalışmaya başlamasıyla önce bir kaos dönemine ve toplu kıyımlara yol açarak nüfusu kabul edilebilir düzeye indireceğini, ardından kurulacak düzenin kadınların doğal üstünlükleri nedeniyle anaerkil olacağını söylemek için elimizde yeterince kanıt bulunmaktadır. Günümüzde anlaşılması çok zor olsa bile gelecekte insanlar şu temel bakış açısına göre yaşamayı anlamlı bulacaklardır.  “Güvenli bir ev, dolu mide ve yanında uyuyan sevgili. İnsan başka ne ister ki?”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17.Bölüm - Erkek egemen toplum tarihi

16.Bölüm - Görünmeyen zincir, bekaret

18.Blüm - Tüketim toplumu