13.Bölüm - Tarım toplumu

13. Tarım Toplumu
Aynı dönemde dünyanın diğer taraflarında insanlar farklı bir yaşam biçimine doğru ilerliyorlardı. Tamamen doğal gelişim çizgisi bundan 10.000 yıl önce zirve noktasına ulaşmıştı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ortadoğu’da bulunan yabani arpa ve buğday tarım kavramını ortaya çıkarmıştı. Bunu başka bölgelerdeki pirinçle mısır izliyordu. Oysa tahılların hiç birisi insan beslenmesinin temel maddesi değildi. Her ne kadar, bitkilerin birçoğunda tahılların kimyasal özelliklerine benzer maddeler bulunduğu söylenebilirse de temel yaklaşım olarak tahıllar yani nişasta bizim için yalnızca kullanabileceğimiz maddelerden bir tanesidir. Tarımın gelişmeye başlamasıyla tahıllar temel besin maddesi olmaya yüz tutuyor, bu yanlış beslenmenin habercisi oluyordu.
Son derece ilkel biçimde de olsa tarım uygulamaları yerleşik düzeni tetikleyen özellik gösterir. Çünkü artık soylar, en azından hasat yapılıncaya kadar bulundukları yerlere yerleşmek zorundadır. Her yerde uygun mağaralar bulunmayacağına göre, çözüm mağarayı düz ovada yapmaktır. Böylece ev yapımı teknolojisi gelişmeye başlar.
Kulübe yapmak için başlangıçta büyük taşlar yan yana konuyor, arası küçük taşlar ve çamur ile örülüyor, üst taraf ise dal parçalarıyla kapatılıyordu. Görüntü tam bir mağarayı andırsa da atalarımız daha gelişmiş ev yapma teknikleri bulmakta gecikmeyeceklerdi. İnsanlar dünyanın hemen her yerinde ellerindeki malzemeye uygun yapılar oluşturuyorlardı.
Evlerin içleri ise günlük malzemelerle doluydu. Kemik parçaları, düzgün yontulmuş taşlar, hayvan postları düzenli bir şekilde çevreye yerleştirilmiştir. Kimi evlerin ortasında ateş yakılmaktadır. Özellikle tropik bölgelerde yaşayanlar dumanın böcekleri kaçırdığını fark etmekte gecikmemişlerdir. Duman tepeden çıkmakta, buradaki delik aynı zamanda evin aydınlatılmasını sağlamaktadır. Bildiğimiz anlamda pencere bulunmamaktadır.  Bebekler özenle yumuşak kumlardan yapılmış yatakta korunmaktadır. Kum kullanmanın nedeni altını kirleten bebeği kolayca temizleyebilmektir.
Tarımsal üretimin başlatılmasında kadınların rolü çok büyüktür. Tohumdan ürün almayı öğrenmelerinden itibaren binlerce tohumu deneyerek geliştirmişlerdi. Geleneksel olarak bitkisel beslenmenin hakimi kadınlardı. Aynı düşünme biçimiyle erkekler de hayvan sürülerine çobanlık etmeye başlamışlardı. Muhtemelen onlar da pek çok hayvanı evcilleştirmeye çalışmışlardır. Sonuçta keçi, koyun, inek ve manda evcilleştirmeye en uygun hayvanlar olarak karşımıza çıkacaktır.
Tarım uygulamasının başlangıcında nüfus büyük bir hızla artmış olmalı. Çünkü birkaç bin yıl içinde ilk köyler yerden biten mantar gibi çevreyi kaplayacaktır. Kadınların daha çok bebek yapmak için yeterince zamanları vardı. İnsan, ilk kez açlığın önüne geçmişti, tüketebileceğinden daha fazla besin üretiyor, bir kısmını açlık günlerinde tüketmek üzere saklayabiliyordu. Yaşam alanında her şey ortaktı ve paylaşım da büyük annelerin gözetiminde yapılıyordu.
Küçük ailelerin büyük annelerin önderliğinde birleşmesiyle görülen soylar ve onların birleşmesiyle ortaya çıkan boylar, çok sayıda insan topluluklarının bir arada yaşaması anlamına geliyordu ve bu sistem ortak mülkiyeti olabilecek en geniş sınırlarına ulaştırıyordu.
Ne var ki tahıl kullanımı bazı yerlerde hiç de olumlu değildi. Çünkü temel gelişme çizgisine uymayan bu tutum yüzünden tek yönlü beslenme ortaya çıkmış, sistemik hastalıklar yaygınlaşmış, çıkan salgınlar beslenmenin zayıflamasıyla temel ölüm nedeni olmuştur. Çocuk ölümleri inanılmaz rakamlardadır, bazı yerlerde doğan bebeklerin %75’i kaybedilmektedir (102). Ama bu olay o kadar da yaygın değildir. Çünkü tahıl dışı besin kaynakları tamamen doğal özelliğini korumaktadır. Tarımsal çeşitliliğin artışıyla da beslenme dengesi normal çizgisine yakın bir yerde tutulabilecektir.
13.1 Medeniyet çizgisi ve ilk sapma
Buraya değin edindiğimiz bilgileri basitçe özetleyelim. 65 milyon yıl önce dinozor çağı kapanır, ormanda yaşayan memeliler açık alanlara çıkar. Ormanda kalmaya karar veren canlılar ise kendi içinde yeni türler oluşturur. Primatlar bu sırada ortaya çıkmıştır. 25 milyon yıl önce iklim değişiklikleri nedeniyle ormanlık alanlar daralır, bazı primat türleri açıkta avlanmak zorunda kalır. Bunlardan insanımsılar oluşur ve normal bir gelişme çizgisi izleyerek modern insana ulaşırlar. Geldiğimiz noktada doğal olmayan hiçbir şey yoktur. 65 milyon yıl öncesinden 10.000 yıl öncesine kadar tek bir gelişme çizgisi izlenebilmektedir. O günlerde teknolojik olarak ileri aileler, geniş tek odalı evlerde oturmakta, basit hayvancılık ve tarım ile geçinmekte, toteme inanmakta, büyücülükle uğraşmaktadır. Gözümüze çarpan en önemli unsur ise kadının aile içinde inanılmaz etkinliğidir. Kimin ne kadar yiyeceğinden tutun da nerede uyuyacağına kadar her şeye kadınlar karar vermektedir. Aile bireyleri her yönden büyük anneye bağımlıdır. Üstelik tüm gelişmeler tamamen doğal olaylar sayesinde olmuştur. Yani, insanlık tarihinde bir kırılma, bir sapmadan söz edilemez.
Sapmanın olmadığını göstermek için beslenme alışkanlıklarına bakmak yeterli olacaktır. Evrim süreci içindeki insan, primat halinde iken büyük ölçüde bitkisel kaynaklı beslenmeye göre evrimleşmiştir. Ancak insanımsılara dönüştüğünde en azından beslenmesinin bir bölümünü hayvansal kaynaklara çevirmek zorunda kalmış, böylece insanın besin yelpazesi olabilecek en geniş sınırlara ulaşmıştır. Ateşin bulunması ve etlerin pişirilerek yenilmesi ise bitkisel özellikli sindirim sisteminin hayvansal kaynaklı besinleri de kolayca kullanmasına olanak sağlamıştır. Modern İnsan, H.Sapiensin gelişiminde dünyada son 400.000–20.000 yıl önceki bitki ve hayvan türleri etken olmuştur. Dolayısıyla mağaralardan evlere taşınan atalarımızın mutfağında, evrim süreci içinde yararlandıkları besinler bulunmaktadır, kimi zaman açlık çekilse de beslenmede kalite açısından sorun yoktur. Temel beslenme bitkiseldir. Tüketilen bitkilerin tamamı olabilecek en doğal biçimleriyle toplanmaktadır. Hayvansal besinlerde ise deniz ürünleri başta gelmektedir. Zaten aileler yerleşme yeri ararken öncelikle sulak alanları tercih etmektedirler. Daha sonra kimi zaman başka hayvanların da etleri tüketilmektedir. Tuz ile şeker bu günkü anlamlarıyla hiç bilinmemektedir. O yıllarda bulabileceğiniz en tatlı yiyecek yalnızca baldır.
Öte yandan üreme söz konusu olduğunda kadınlar evrimleşerek uzmanlaştıkları erkek seçme konusunda özgürdür, yeni doğan bebekler bir önceki nesilden daha kaliteli genlere sahip olabilmektedir. Bu da gelişmeyi hızlandırmaktadır. Gen zenginliğini artıran bir diğer unsur, göçebe ailelerin başka yörelerde karşılaştıkları insanlarla iyi ilişkiler içine girebilmeleridir. Yani insanların birbirlerine karşı her hangi bir önyargıları yoktur. Çok sayıda dil olsa bile bunlar henüz basittir ve kolayca öğrenilebilmektedir. Erkekler kendi ailelerinden çıkıp hiç tanımadıkları başka ailelere katılabilmekte, kabul görmektedir. Burada tek koşul, ailenin kızlarından birisinin onu tercih etmesidir.
Aynı yaşam bölgesini paylaşmak ya da orayı sahiplenmek çatışma nedeni ise de silah eşitliği çoğu kez çatışmalarda caydırıcı rol oynamaktadır. Zaten temel beslenme ve barınma araçlarının var olan nüfusa göre çok bol bulunduğu ortamlarda çatışmak için geçerli bir neden bulmak da zordur. Bin kilometre karelik alanda bulunabilecek insan sayısı altmışı geçmiyordu (101). Kalabalık yerler ise birbirini çok önceden beri tanıyan insan topluluklarından oluşuyordu. Genelde akrabalık ilişkileri vardı.
Medeniyet çizgimizdeki ilk sapmanın beslenme biçiminden kaynaklanması öyle ciddi sorunlar yaratacak boyutta değildir. Ancak tarım yalnızca beslenmeyi değiştirmeyecek, günlük yaşam üzerinde de önemli etkileri olacaktır.
Atalarımız yaptıkları ilk kulübelerde yaşarken, toplumun tümü eşit ve aynı derecede yoksul bireylerden oluşmaktadır. Basit el aletleri giderek daha gelişmiş teknolojik ürünlere dönüşür. Toprak uzun sopaya bağlanmış düzgün taş ile çapalanırken bir süre sonra iki kişinin çektiği sabanla sürülecektir. Ambarlar hızla hemen kullanılmayacak gıdalarla dolmaya başlar.
Öte yandan nüfus artmakta, yeni aileler ortaya çıkmakta, kabileler kalabalıklaşmaktadır. Kabile üyelerinin eskiden olduğu gibi tüm üretimi ortaklaşa yapmaları söz konusu değildir. Emeğin üretkenliğinde eşitlik bozulmaktadır (103). Bu ise paylaşımın bozulması anlamına gelmektedir. Bazı kişiler sabanı diğerlerinden daha iyi kullanıyor, daha çok ürün alabiliyorlardı. Bunun sonucu olarak kimi kabile üyeleri üretim sürecinin dışında kalıyor, görev bölümüne karar veren büyük anneler giderek zorlanmaya, her türden paylaştırmada sorunlarla karşılaşmaya başlıyorlardı. Çünkü üretim için artık eskiden olduğu gibi tüm kabilenin ortaklaşa çalışması gerekmiyordu.
Farklılık yalnızca tarımsal üretimde değildi. Toplumda yaptıkları iş karşılığı eşit pay alan zanaatkârlar arasında da sorunlar baş göstermişti. Çömlekçilik, silahçılık gibi babadan oğula geçen meslekler doğmuştu ve bunlara ürettikleri araçlar karşılığı doğrudan ödeme yapılmaya başlamıştı. Dolayısıyla kendilerini aynı kabile içindeki diğer insanlardan farklı görüyorlardı, kabilelerde eşitlik giderek bozuluyordu.

Tüm bu gelişmeler kadın egemen toplumu sarsıyordu ama büyük anneler yine de dizginleri ellerinde tutuyorlardı. Ancak kimi ailelerin kendi tüketimlerinden daha fazla ürüne sahip olmaları, açlık çeken, yokluk içinde bulunan başka ailelerin onları hedef olarak görmesine neden oldu, yağma amaçlı çatışmalar çıkmaya başladı. Tıpkı Avrupalı balıkçı toplayıcı aileler gibi, tarım toplumu aileleri de yerleşik düzenin o kaçınılmaz sonuna doğru ilerliyorlardı. Belli alanda yaşamak, insanı oraya hiç olmadığı kadar bağlanmasına yol açıyor, bu da çatışma anlamına geliyordu. Yerleşim bölgelerinin çevresinde kalın surlar görüldü. Kabile kendisini diğerlerinden ayırıyordu. Her ne kadar tüm kabile bireylerini kapsamasa da, bir ailenin diğerlerinden kesin çizgilerle ayrılması ve kendisine ait yerleri belli etmesi özel mülkiyetin ilk örnekleridir. Bu ise yağmacılığı kışkırtıyordu. Büyük anneler büyük babalardan silahlanmalarını istemek zorunda kaldılar. Askerlik, kabile erkeklerinin yeni bir görevi olarak karşımıza çıktı ve giderek profesyonelleşti. Kimi büyük babalar askerlerini daha iyi yönetiyor, bunlar başarılı komutanlar olarak toplumda saygın bir yer kazanıyorlardı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

17.Bölüm - Erkek egemen toplum tarihi

16.Bölüm - Görünmeyen zincir, bekaret

18.Blüm - Tüketim toplumu